Değerli okurlarım, bu haftadaki yazımda biz insanlar İçin yüce değerler ifade eden, aynı zamanda inananlara kutlu müjdeler sunan rabbimizin, hayatımızın kaçınılmaz bir gerçeği olan sabır konusunda sizlerle birlikte olmayı ümit ediyorum. Sabır; bir bekleme sanatıdır. Yani beklemeyi bilmektir. Yalnız bu beklemek tahammül anlamında bir beklemek olmaması lazım. Ne zaman, ne vakit harekete geçeceğini bilmektir sabır. Demek istediğim, sabırda aksiyon yok değildir. Bilakis sabır, aksiyonun ta kendisidir.
Sabrı bir katlanış olarak ele alamayız. Sabrın içindeki o potansiyel kuvvetin yeri ve zamanı geldiği an harekete geçmesi gerekir. Yani doğru sözü, doğru zamanda. Doğru eylemi doğru vakitte beklemek ve aynı zamanda yerine getirmek sabrın bir unsurudur. Bilmiyorum belki duymuş ya da okumuşsunuzdur. Bir Habeş hikayesi okumuştum. Habeşli bir adam kendisiyle evlenmek için bir kadın bulmuş, kadın evliliği kabul etmiş ama bir sıkıntı varmış. Adam daha önce bir evlilik yapmış, yapmış olduğu evlilikten bir oğlu varmış. Oğlu bu evliliğe karşı çıkmış. Habeşli kadın bir çare olur diye bir bilgenin yanına gitmiş. Bilge demiş ki kadına-bana gideceksin bir aslandan üç tane bıyık ya da tüy kopar gel ki, sıkıntına çare olayım demiş. Kadın düşünmüş. Aslan bulacak da üç tane bıyık ya da tüyü aslandan alıp gelecek. Derken bir aslan bulmuş.
Zamanla yanına yaklaşmış. Sonra karnını doyurmuş aslanın. Aslanı sevmiş aslanda kadına alışmış. Aradan biraz zaman daha geçince kadının yanında aslan artık uyumaya başlamış. Bir ara yine aslan uyurken üç tane bıyığından tüy almış. Sonra kadın Bilge kişinin ne demek istediğini anlamış ve dersini almış. Bir anda her şey olmaz sabır gerekir, zaman gerekir, özveriyle çalışmak ve tanımak gerekir. Hemen her şey bir anda olmaz. Yani sabır hayatın olmazsa olmazıdır. Öyle değil midir ki hikaye dahi olsa bizlere ne güzel dersler verir. Pek çok kültür, kendileriyle ilgili önceliklerini hikayeler yoluyla anlatmışlardır. Kur’an-ıKerim’de Allah, bizlere kıssalar üzerinden yer yer hitap eder.
Bize anlatılan her hikayelere baktığımız zaman ve bu hikayelerin ana kaynağında, iyi olan her şeyin zahmetli, meşakkatli bir zaman diliminden geçtiğidir. Zahmetsiz ve meşakkatsiz pişmiş olan aşın lezzeti olmaz derler bizim yörelerde (çorum ve civar illerde).
Sabır işte o zahmete o çileye talip olmaktır. Yani yokuşa tırmanmaya talip olmaktır. Şöyle güzel bir yazı okumuştum. “Manzaraya talip olmak için, sarp yokuşu göze Alman gerekir” diye.
Aynı zamanda sabır, zamanı da farklı şekilde algılama işidir. Ahmet Haşim’in Müslüman saati diye bir yazısını okumuştum şöyle yazmış “orada geçen zamanlar hayatı etrafımızda lakayt bırakan dostlardır” der.
Ben bu ifadeyi çok seviyorum. Yani hayatımızda bazen, vakti serbest bırakmak lazım. Yani dakiklik değil, orada dostluk ve zamana arkadaşlık ayırmak gerek. Kısaca her şeyi tam dakikası dakikasına yapmıyor. Serbest bırakıyorsun vakti. Bu vaktin Seher vakti var, fecri var asrı var, akşamı var, gecesi var. Yani zamanı küçük parçalar halinde değil. Yek pare olarak uygulama halidir. İşte sabreden insan hemen elde edeceği küçük mükafatların değil, daha vadeli olarak büyük mükafatların peşinde Olan insandır.
İnsan ani tatmine razı olmadan nefsine direnirse ve gayret gösterirse, sonunda o huy o kişiye büyük mükafatların kapısını açar. İnsan sabrederek aslında zamanı çok daha verimli, çok daha kendine faydalı olabilecek şekilde kullanmış olur.
Ne mutlu hayatında sabrı yoldaş yapabilenlere. Sağlıcakla kalın.