Değerli okurlarım; bu haftaki yazımda, hepimize lazım olan bir bilinçten bahsetmek istiyorum. Bu bilinç ‘sorumluluk’ bilinci. Sahi “sorumluluk” nedir? Dünya hayatında hepimiz bir sorumluluk alma peşindeyiz.
Sorumluluk; layık olan bir kişiyi, fabrikada olsun ya da hayatın herhangi bir yerinde, kaderin çizdiği bir ölçüde layık olduğu bir yere ya da bir makama getirilmesi olayıdır. Bazen yakınımızdır, bazen bende çok emeği var, ya da tanıdığımız diyerek işe aldığımız ya da kendisine bir iş bulduğumuz kişiler eğer o işi bilmezlerse yada ehli değillerse bu iş, kişi yada kişiler için çok büyük zulüm doğurur. Oysa o kişi o işten sorumluydu. Dikkat ederseniz sorumluydu. Sorumlu olmak, sorulan adam olmak demektir. Öyleyse sorumlu demek, sorulan demek değil midir? Hal böyle olunca sorumluluk bilincine sahip olmayan kişilerin sorumlu olma makamına getirildiği zaman yapılan zulümler ne kadar büyük değil midir? Hiç bunları düşündük mü?
Liyakatsizlik zulmü doğurur. Şöyle ki; O işe zulümdür. O iş, öyle bir adama göre değildi. İş yerinde olsun ya da farklı bir meslek gurubunda ilgi ve alakası olmayan bir adamı bir işin başına getirelim. İnsan ilişkileriyle sorumlu bir kuruma. Bu adam insanlarla ilişki kurmaktan anlamıyor. İşte o zaman o işe zulümdür bu. O iş, kamu işiyse ya da değişik bir iş olsun. Bir bakkal işi dahi olsa bu bakkal dahi bir kamu işidir. O işten istifade etmesi gereken halka zulümdür.
O işe girmesi gerekirken kişi o işe alınmadığından da o girmesi gereken kişi halkanın dışında kaldığı İçin, o halka dışında kalan kişiler içinde bu zulümdür. İşin ehli olan kişiler o işe giremediğinden bu defa o kişi ya da kişiler mesleklerini değiştirirler. Hoşuna gitmeyen işleri yaptığı İçin o kişi ya da kişiler içinde bu zulümdür. Aynı zamanda korkunç bir israftır da. Çünkü işin ehli ehil görevinin dışında ehil olmayan bir işi yapıyor. İsrafta bir zulümdür. Zulmün etimolojik manası. Bir şeyi ait olmayan bir yere koymaktır. Elimizdeki su şişesini istifade edeceğimiz bir yere değil de en uzak bir yere koysak bu bile zulümdür. Çünkü istifade etmemiz gerekirken istifade edemiyoruz.
Bir islam düşünürünün bir sözü geldi aklıma. “Gönül Allah’ındır, gayrısını koymak zulümdür.” Ne güzel açıklamış değil mi? Demek ki zulmün olmadığı yer yok. Çok dikkat etmemiz gerekiyor. Öyleyse her alandan sorumluyuz. Ehil olmayan kişi, getirilen o makamda, o kişi için zulüm olur. İşler tam yürümez. Güdük kalır. Peki o makama getirilen adam işin erbabıysa, o iş kabına sığmaz coştukça coşar.
Hayatımızın her alanına sorumluluk bilinciyle bakmadıktan sonra zulüm başlar. Sorumluluk bilinci de bir ahlaktır. Asıl ahlak hak edeni hak ettiği yere koymaktır. Yani ahlak büyüklerin yanında konuşmamak, küfür etmemek gibi kısımlar ahlak değildir. Ahlakın edep bölümüdür. Bizler gerek okullarda ders verdiğimiz öğrencilerimize gerekse camimizde ders verdiğimiz ortamlarda gençlere her zaman hatırlatırım, “Gençler sizler hep yek pare bir insansınız. Yüce Allah’ın bir tanesisiniz. Allah sizleri ve bizleri tek bir kabiliyetle yaratmamıştır” derim. İnsanların çoğundan duyarım. benim hiç bir kabiliyetim yok” der ve Allah’a iftira atar. Benim hiç bir işte kabiliyetim yok diye. Senin bir tane değil o kadar çok kabiliyetin var ki bunları bulmak İçin kendini keşfetmen gerekir. Daha dün okumuştum. Hz Ömer (R.A) şöyle dua edermiş. “Ya rabbi ben kendimi biliyorum mizacım çok sert benim mizacımı müminlere karşı yumuşak eyle” diye dua dermiş. Kendini keşfe ne güzel örnek değil mi? O keşfin değerini bilip yeşertmen gerekir. Çok yönlü bir insan olmak İçin gayret sarf etmemiz gerekir. Yıllar içerisinde bu çok yönlülük insanı başarılara götürür. Demem o ki çok yönlülük istisnai bir durum değildir. Hepimiz çok yönlüyüz aslında. Bunun doğal bir şey olduğunu bilirsek eğer hepimizde bu güzellikler yeşerecektir. Biz bu özellik ve güzellikle zenginleştiğimiz zaman devletimiz zenginleşir. Bizim bize kattığımız bir milimetre ilerleyişi toplum olarak ülkemiz olarak düşünürsek ne kadar daha ilerilere gideceğimizi hayal bile edemeyiz. Ne mutlu bu sorumluluk bilincine sahip olan duyarlı insanlara.