Nefes alıyorsanız yaşıyorsunuz demektir.
Nefes veriyorsanız yaşatıyorsunuz demektir.
Nefes oluyorsanız tarihi siz yapıyorsunuz demektir.
Öyle ise bizimkisi ne idi? Adı ne olmalıydı. Adı ‘ben’ mi olmalıydı?
Hayatın anlamı bu muydu? ‘Kendim’ için mi yaşamaktı.
Varlığımızla kimler yaşıyordu? Kimlere nefes oluyorduk? Ya da oluyorsunuz? Kimler yaşıyordu varlığınızla. Hangi tarihi yazdık nefes olmamızla?
Varlığımızla kimlere nefes verdik? Kimlere nefes vererek yaşamlarını sürdürmelerini sağladık?
Bir gün Hz Ali ( ra ) insanların vefasızlıklarını görünce, insanlığın liderine “ Allah kimseye muhtaç etmesin” demiş. O insanlığın güzel insanı ise; “ey Ali; Allah, ehline muhtaç etsin de” demiş. Çünkü insan insana yaşaması için muhtaçtır.
Kibir ve gurur öyle bir hâl almış ki; “bâzı insanlar kendilerinde bulunan kalbin, başkasında da mevcut olduğunu unutmuşlar..” yaşamayı bu zannetmişler.
Aradan çok zaman geçer bazen. Bir kaç mevsim, bir kaç insan, bir kaç anı, bir kaç acı… Her şey biter, hesaplar ödenir, defter kapanır.
Sonra olmadık bir zamanda, olmadık bir yerde saçma sapan bir karşılaşma olur.
Sonra… Ya elinden tutarlar. Ya da üzerine basarlar. Sonra bir şey olmaz, olmasın da zaten. Sonra sadece gülümser insan, acı acı derler ya, öyle…
Öyle işte.
Öyle işte.
Zaten bu değil mi yaşamak denen karın ağrısının vasıfsız özeti! Bu zamanda.
Ve artık dersin kendi kendine. Dünyanın en iyi şarkısını susarak söyleyeceğim.