Kıymetli okurlarım; Hayatımızı bize bahşeden Allah’a hamdolsun. Bizim çocukluğumuz köylerde geçti. Ta küçükken bile ailemizin geçimine yardım eder, ellerimizden gelenin fazlasını yapmaya gayret ederdik. Bu bazen hayvan otlatması olsun, gece yada gündüz su sırası ne zaman gelirse bağı bahçeyi sulamak olsun, yada evin avlusunun kırılan kapısını onarmak, bağı, bahçeyi, avluya kıyı vurmak gibi.
Ta küçük çocukken gece yalnız başıma kaldığımda gökyüzüne bakar, orada diğerlerine göre çok parlayan yıldızı görür onunla konuşurdum. O yıldızı severdim. Gece yalnız başıma su sulamak İçin bahçeye giderken gözlerim hep o yıldızı arardı. O yıldız bana “korkma seni bekliyorum “ der gibi yüzüme gülerdi. Bende ondan cesaret alır, aklıma hiç korku gelmezdi. İnsan yıldızları sevebilir mi? Ya da yıldızlar nasıl sevilir? Ya da yıldızlarda sevebilir mi?
Erken yatardık. Fakat uyuyabilir miydik, bilemiyorum. Aklımda kaldığı kadarıyla bazen uykum kaçar, evimiz sokağın hem başı hem kenarıydı. O sebeple ilk işim sokağa bakmak sonra, komşumuzun ışığı çalardı gözüme. Gece teheccüt namazına kalkmış olan komşumuzun ışığı hemen hemen her gece aynı saatlerde yanardı. Sonra gözüm yıldızları arardı. Seyrederdim o yıldızları. Binlercesi milyonlarcası kaynardı gökyüzünde. Bazen bir yıldız kayardı gözlerimin ucundan, o zaman üzülürdüm kayıp gitmesine. Bazen de sevinirdim dilek tutardım bilmem nereden duydum. Kayıp giden yıldızları görünce niyetimizin olacağını zannederdik. Keşke kalsaydı kâinatta. Hem kayıp gitmeyi yok olmak zannederdim. Şimdi yeni yeni anlıyorum. Her kayıp gidenin yerine daha iyisinin geleceğinin farkına varıyorum. Belki o yıldız olgunlaştı da başka bir yerde yeniden doğacaktı.
Sırtımı yastığıma yaslamış, ellerimi boynumdan bağlamış öylece seyrederdim aralamış olduğum perdenin kenarından, simsiyah gecenin parlayan yıldızlarını. O küçücük bedenimle büyük hayaller kurardım.
Bazen gecenin yıldızlarına anlamlar yüklerdim. Hz peygamberin sözü gelirdi aklıma. “Ashabım gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz. “ hitabına karşılık isimlerini bildiğim sahabelerine adını bile vermiş olduğum çoktur benim gökteki yıldızlara. Anlamak lazım, kavramak lazım o gökteki yıldızları. Belki de bu gün hepsinden daha çok ihtiyacımız var. Gökteki yıldızları sevmeye.
Bu gün insanoğlunun yolunu şaşırması, rotasını bulamaması gökteki yıldızlarla arasına mesafe koymasına, materyalist zihniyetin prangasında ezilen insanın, gece ve gündüzünün belli olmaması, makineleşmenin sonucu olarak, kirli bir havada, temiz bir gökyüzünü göremeyişimiz buna bağlıdır.
Dünyalık işlerimizin, nefsin peşinden koşmamızın gecelerimizi işgal etmesine müsaade edilmemesi gerekir. Allah; dikkatlerimizi bazen “gece ve gündüzün “yaratılışına çeker. Bazen örnekler verir, Hz İbrahim’den. Belki de İbrahim’in doğru yolu bulmasının ilk basamağı gökteki yıldızları sevmesidir. Önce yıldız, sırasıyla ay, güneş, batmayan ve kaybolmayan bir ilaha yönelmesi, İbrahim’e istikameti buldurmuştur.
İslam’ın önderleri, gökteki yıldızları, bizlere istikameti göstermişlerdir. Yalnızlığın adamı olarak bilinen Ebu Zer Ğıfari’ye Hz peygamber; “çorba yaptığında suyunu fazla koyda, komşuna ikram et, komşularını da gözet” demesi insanlığın kaybolan yolunu bulabilmesi için ne güzel bir yıldızlık eseridir.
Ne mutlu gökteki yıldızları sevenlere. Ne mutlu yolunu ve yönünü istikamete çevirenlere…
Esen kalın.