İnsan bilmez anlamını bazı şeylerin; sen dokunmadıkça kokmayan bir fesleğenin anlamı nedir. Gören sadece bir ot zanneder ama dokunduğunda, kokusu elinde kaldığında anlarsın fesleğenin ne demek olduğunu. Farklıdır fesleğen diğer bitkilerden. Vermez kokusunu “el” ile dokunmadan.
İnsan bu; dokunmalı sevdiklerine de, kokularının farkına varmalı diyordu Sadık içten içe. Ta yaz mevsiminden kardeşlerine sözü vardı. kardeşlerini ve yeğenlerini ziyaret etme sözü. Ama yazın bir türlü bir fırsatını bulup da gidememişti kız kardeşlerini ve yeğenlerini ziyarete.
Kardeşleri Ankara Eryaman Çınaraltı evlerinde oturuyorlardı. Şimdi tam zamanıydı ziyaretin diyordu içten içe sadık. Yeni yıl yeni girmiş, havalar soğumuş, yağan yağmurlar sanki buz gibi dokunuyordu Sadığın yüzüne. Çalışmış olduğu kurumdan iznini ve otobüs biletini almış, kızları ve oğluyla vedalaşarak yola çıktı. Sadık biliyordu, yaşanan günlerin insanlara, neler getirebileceğini, planda olmayanın bazen kaderde olabileceğini tahmin ederek yaşardı hep. Dikkat ederdi yaşamına Sadık. Ömrün kalbin gibi olsun dediklerinde, Amin diyebilmekti hayat düstüru doğrultusunda kalbini ve ruhunu temiz tutabilmek için içten içe çırpınırdı.
Sonra, Küçücük çantasına ihtiyacı olan giysileri, okuduğu kitabı koyarak gecenin karanlığında halk otobüsüne binerek yaşadığı şehrin terminaline doğru gitti. Terminale geldiğinde, gecenin karanlığında, otobüste kendisine ayrılan yere oturdu. Ekmeğini yediyi, suyunu içtiği yaşadığı yerlerden otobüs yavaş yavaş uzaklaşıyordu. Sadık ise; vermiş olduğu o sözü yerine getirdiği için çok mutluydu. Çünkü o biliyordu ki “söz”e sadakat yakışırdı.
Sadakat ise sevdiğine verdiğin sadaka değildir kişiliktir...Karakterdir edeptir ve varsa sahip olduğun kadar dürüstlüktür derdi hep sevdiklerine. Kardeşlerini, yeğenlerini çok özlemişti. Aynı zamanda kardeşlerinin kocaları (damatlar)yla hasret giderecekti.
Otobüs Ankara yolunu yarı ettiğinde Sadık, büyük damat Ferit’i aradı. Ferit’e Ankara geleceğini, Ankara yolunu yarı ettiğini nerede ise bir buçuk iki saat sonra Ankara’ya ulaşacağını söyledi Sadık.
Sadık ile Ferit; nerede inileceğini kararlaştırdılar. Ferit, Eryaman sapağında inmesini, gelip sapaktan alacağını Sadık’a söyledi. Otobüs gece yarısını yarıladığında Eryaman sapağına vardı. Sadık ise otobüsten indi ve kendisini bekleyen Ferit’in, beyaz arabasına binerek Çınaraltı’nda oturan kardeşlerine doğru Sadık, Ferit’le beraber tekrar yola koyuldular. Aslında Sadık ile Ferit liseden arkadaştılar. Kader onları arkadaşlıkları yanında akraba da kılmıştı.
Yirmi dakikalık yolculuktan sonra Çınaraltı’na vardılar Sadık ile Ferit. İki kız kardeş Çınaraltı’nda ayrı ayrı bulunan bloklarda oturuyorlardı. Sadık, Ferit’e dönerek küçük kız kardeşinde geceyi geçirmeyi, öğleden sonrada Feritlere geleceğini büyük kız kardeşi Rezzan ve yeğenlerini ziyaret edeceğini söyleyerek arabadan indi. Sadık küçük kız kardeşi Fehime’yi arayarak geldiğini söyledi. Sonra kapılar açıldı. Sadığı kapıda kız kardeşi fehime ile yeğeni Mehmet Akif ve küçük damat Nurettin karşıladı.
Sadık; kardeşlerini ve yeğenlerini çok özlediğinin farkına vardı. İçten içe fısıldadı “İnsan ziyaret etmeli sevdiklerini”. Diyordu. Zaten İnanmış olduğu “Din” de emrederdi bu güzelliği.
Gece saat iki gibi kardeşi Fehime güzel bir sofra hazırlamış. Yemekler yenildi, çaylar içildi. Muhabbet ettiler. Belki de dünyada asıl olan güzellikler bunlardı. Önemli olan biraz fedakarlık. Ne güzel demiş Mevlana, “Fedakarlık yapmadığın sevgiyi yüreğinde taşıyıp da kendine yük etme.”
Ne güzeldir yüreğinde sevgi taşımak. Esen kalın güzel insanlar.
Eskiden gelen misafire hürmet muhabbet vardı şimdi insanlar birbirinden uzaklaştı eskiden misafirin 10 rizikla gelip 1 rızkını yeyip 9 uzunu ev sahibine bırakır düsturu vardı şimdi akraba akrabadan uzak olduğu için yaradan başımızdan musubetlereksiltmiyor o yüzden silahı rahim yaparak akrabadan âna baba eş dosttan uzak durmamamiz lazim