Dînimizin, vatanımızın ve ümmet-i Muhammedʼin bugünlere ulaşması,
Allah Rasûlü’nün izinden giden şehidlerin, gâzilerin, fâtihlerin, takvâ ehli âlim ve ârif zâtların ve ihlâslı müʼminlerin fedakârâne gayretlerine Cenâb-ı Hakkʼın lûtfettiği inayet ve rahmetinin bir neticesidir.
İslam tarihi sahnesine nazar ettiğimizde,
Bedir savaşında Ensâr’dan sekiz, Muhacirlerden de altı sahâbe şehit olmuştu. İnsanlar, Allah yolunda öldürülmüş olan bu kişiler için:
“Falan öldü; dünya nimetlerinden ve lezzetlerinden mahrum kaldı” diyorlardı.
Bu hâdise üzerine şu âyet-i kerîme nâzil oldu.
“Allah yolunda öldürülenlere sakın “ölüler” demeyin. Çünkü onlar diridir, fakat siz farkında değilsiniz.”
(Bakara 154)
Yine Müslümanlara Uhud’da bir mağlubiyet, acı ve yara dokunduğu gibi, Bedir’de de müşriklere benzeri bir mağlubiyet, acı ve yara dokunmuştu. Fakat müşrikler yenilmeleri sebebiyle zafiyet göstermemişler, cesaretlerini yitirmemişler, yeniden savaşmak üzere hazırlıklarını yapıp Uhud’a gelmişlerdi. Sonuçta belli bir başarı da elde etmişlerdi.
Halbuki müslümanların bu hususta daha azimli, cesaretli ve kararlı davranmaları gerekir. Çünkü onlar, Allah’a ve âhirete iman gibi müşriklerde olmayan büyük nimetlere, şehit olmak gibi ulvî hedeflere sahiptiler.
“Size Uhud’da bir yara dokunduysa, biliyorsunuz ki Bedir’de de düşmanlarınıza benzeri bir yara dokunmuştu. Biz, bu gâlibiyet ve mağlubiyet günlerini insanlar arasında döndürür dururuz.
Allah, gerçekten iman edenleri ortaya çıkarmak ve sizden şehitler edinmek için böyle yapar. Yoksa Allah, zâlimleri sevmez.
Bir de Allah, mü’minleri her türlü günah kirlerinden temizlemek ve kâfirleri helak etmek için böyle yapar.
(Al-i İmran 141-142)
Bizler; düşmanı bu topraklara uğratmamak,
Mâbedinin göğsüne
Nâ-mahrem eli değdirmemek,
Dînin temeli olan ezanları susturmamak,
Mazlumların göz yaşlarını dindirmek,
Hakkı tutup kaldırmak için gözünü kırpmadan şehîd olan ecdâdın torunlarıyız.
***
Bugün Anadolu’da ocağı tüten her evin kudsî hâtırasında bir Çanakkale şehîdinin, bir İstiklâl harbi şehîdinin bulunduğu muhakkaktır.
Bu hâl, nesilden nesile intikâl eden bir şeref madalyasıdır.
Unutmayalım ki bugün bizler de bütün bir millet olarak, dînimizi, mukaddesâtımızı, vatanımızı, bayrağımızı; gelecek nesillere aynı ruh ve heyecan ile teslim edebilmek hususunda ciddî bir gayret ve fedakârlık imtihanıyla karşı karşıya bulunmaktayız.
Şehidlerimizin asıl kabirlerini Milli Şairimiz Mehmed Âkif şöyle ifade eder:
Ey şehîd oğlu şehîd! İsteme benden makber;
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber!..
Şehidlerimizi her dâim duâlarla yâd etmek, onların aziz hâtırasına sahip çıkmak, hepimiz için bir vefâ borcudur.
Büyük âlim ve âriflerden İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurur ki:
“Bir savaş, iki ordunun ittifakıyla kazanılır.
Biri leşker-i gazâ
(serhat ordusu),
Biride leşker-i duâ
(duâ ordusu)dur.”
Sahâbe efendilerimiz de, sefere çıkarken kendi duâlarına ilâveten, zaferleri için ayrıca “Ashâb-ı Suffe”den de duâ talebinde bulunurlardı.
Şanlı ordumuzun yine sefere çıktığı
bu günlerde, fedakâr Mehmetçiklerimizin mansur ve muzaffer olmaları için bizler de Cenâb-ı Hakk’a bol bol niyaz edelim.
Bilhassa Fetih Sûresi’ni her gün okuyup ordumuza mânen destek olmaya gayret gösterelim.
Rabbimiz;
Vatanlarından edilmiş milyonlarca mağdurun sığınağı ve mazlumların ümidi olan devletimize,Asırlar boyunca İslâm’ın sancaktarlığını yapan ve nizâm-ı âlem uğrunda en çok şehid veren aziz milletimize ve Peygamber ocağı ordumuza
zevâl vermesin. Hakkı tutup kaldırma dâvâsında her dâim muvaffak eylesin.Bizleri de şehid ve gâzi ecdâdımıza lâyık nesiller eylesin.
***
Birlik, beraberlik, kardeşlik ve huzurumuzu bozmak isteyen gizli-açık düşmanlara karşı necip milletimize ferâset ve basîret ihsân eylesin! Ümmetin mazlumlarına ümit ışığı olan aziz milletimizi ve kahraman ordumuzu mansur ve muzaffer eylesin.
Âmîn !