Peygamber Efendimiz’in, daha risaletle vazifelendirilmeden evvel iştirak ettiği “Hılfü’l-Fudûl” adlı cemiyet de, ticari ve sosyal hayatta adaleti hakim kılma gayesine hizmet etmekteydi.
Hakkı gasp edilen ve hakkını arayamayan zayıf ve yabancı kimselere yardımcı olunur, zayıfın gasp edilen hakkı, güçlüden alınıp sahibine teslim edilirdi.
Bu hassasiyetin tezahürleri, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-ın bütün hayatında görülmekteydi.
Nitekim bu hal, O’nun hadis-i şeriflerine de şöyle yansımıştı: “…İçindeki zayıfların, incitilmeden haklarını alamadıkları bir cemiyet iflâh olmaz…”
(İbn-i Mace, Sadakat, 17)
“…Güçsüzlerin hakkının güçlülerden alınmadığı bir toplumu Allah nasıl temize çıkarır?!”
(İbn-i Mace, Fiten, 20)
“Kıyamet gününde insanların Allah Teâlâ’ya en sevgili olanı ve O’na en yakın yerde bulunanı adaletli idarecidir.
Kıyamet gününde insanların Allah Teala’ya en sevimsiz olanı ve O’na en uzak mesafede bulunanı da zalim idarecidir.”
(Tirmizi, Ahkam, 4/1329; Nesai, Zekat, 77)
Yine Allah Resulü -Sallallahu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz, dünyaya veda ederken kendilerinden duyulan son hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Namaza, özellikle namaza dikkat ediniz. Elinizin altında bulunanlar hakkında da Allah’tan korkunuz.”
(Ebû Dâvûd, Edeb, 123-124/5156; İbn-i Mâce, Vasâyâ, 1)