İmaretler, Osmanlı toplum hayatında önemli bir yardım kurumu olarak görevini asırlarca yerine getirmiştir.
Bu dönemde özellikle İstanbul’da Fatih, Bayezid, Haseki Sultan, Şehzade, Süleymaniye, Atik Valide Sultan, Sultan Ahmed, Yeni Valide, Nuruosmaniye, Laleli ve Mihrişah Sultan külliyelerinin imaretleri mimari açıdan önemli örnekler olarak bilinmektedir.
İmaretler, bütün şehir fukarası dışında misafirleri ücretsiz doyuran bir kurum olarak hayranlık uyandırmıştır. Medeniyetimizdeki İmaret ve aşevi kültürü muhtaçlara ikramda bulunmak gibi değerleri dinimizden alan müesseslerdir.
Allah Teala
İnsan Sure-i Celile’sinde iyi ve seçkin kullara ahirette verilecek mükafatlarla kendilerini müjdeledikten sonra, onların iyi ve güzel hasletlerini haber vererek şöyle buyurur;
“(Açlık ve kıtlık yüzünden yiyecek ihtiyacına ve) sevgisine rağmen yoksula, yetime ve esire yemek yedirirler.”
İslam’a göre mülk ve servetin hakiki sahibi Mevla Te‘ala’dır.
“O Zat’ın (hayrı ve) bereketi daima pek çok olmuştur/O Zât daima pek ulu olmuştur/ ki, mülk O’nun (kudret) elindedir ve O, her şeye Kadir’dir!” ayet-i kerimesi bu hakikati ifade eder.
Dolayısıyla mal sahibi olan bir kimse, elinde bulunanın emanetçisi olduğunu, bütün variyetinin dünya hayatında son bulmasa bile vefatıyla birlikte son bulacağını, sahip olduğu her ne var ise hepsinin Allah Te‘ala’nın fazl-ı keremiyle kendisine bahşedildiğini bilmeli ve söz konusu variyetin, kendisi için imtihandan başka bir şey olmadığı bilincini taşımalıdır.
İbni Ömer (Radıyallahu Anh)tan rivayet edilen Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz’in şu duası, bu şuuru en güzel şekilde açıklamaktadır:
“Bana yeten (ve halka muhtaç etmeyen, verdiği ev bark ile) beni barındıran, yediren ve içiren, bana iyilik edip iyiliğini arttıran, bana (nimetlerini) veren ve bollaştıran Allah’a hamdolsun.
Allah’a her hal(im)de hamdolsun, her şeyin besleyip büyütücüsü ve gerçek sahibi ve her şeyin mabudu olan Allah’ım! (Cehennem) ateş(in)den sana sığınırım.”
İhtiyaç sahiplerine ikram ve yardımda bulunma hasleti, varlıklı kimselerden ihtiyaç sahiplerine manevi bir köprü vazifesi gören aşevleriyle müşahhas bir hâle bürünmüş ve İslâm medeniyetinin yapıtaşlarından biri olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
Ecdadımızın Gebze’ye kazandırdığı Çoban Mustafa Paşa İmareti de bu zaviyeden asırlarca yolculara, muhtaçlara ev sahipliği yapmış ve günümüzde de vakfiyesine uygun olarak sabah namazı sonraları halkımıza sıcak çorba ikramları, gündüzleri gıda ve sıcak yemek yardımlarıyla bu manevi köprüyü günümüzde de muhafaza etmektedir. (Kaynak; TDV İslam Ansiklopedisi "İmaret" Maddesi)