Hicretin dokuzuncu senesinde Resulullah’ın Mustalikoğulları’na zekât toplamak için gönderdiği Velid bin Ukbe, kendini karşılamak üzere toplanan kalabalığı görünce korktu, cahiliye döneminde onlarla arasındaki bir sürtüşme dolayısıyla kendisini öldüreceklerini sandı. Dönüp Medine’ye geldi ve durumu Hazret-i Peygamber’e olduğundan farklı bir şekilde, yâni onlara iftira ederek anlattı:
“Ey Allah’ın Resulü! Onlar dinlerinden dönmüşler. Zekât vermediler. Neredeyse beni de öldüreceklerdi” dedi.
Allah Resulü, Mustalikoğulları’na göndermek üzere askerî bir birlik hazırladı. Benî Mustalik bunu haber alınca, Velid’i karşılamak üzere toplanan heyet, acele Medine’ye geldi. Medine’de, kendilerine gönderilmek üzere bulunan İslâm birliğiyle karşılaştılar. İşin aslı öğrenildi. Bu esnada Cenab-ı Hak, bütün müminlere herhangi bir hususta tahkikat yapmadan hüküm vermemelerini ihtar etmek üzere vahyini gönderdi:
“Ey iman edenler!
Eğer bir fasık size herhangi bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırın! Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişmân olursunuz. Hem bilin ki, içinizde Allah’ın Rasulü vardır. Şayet O, pek çok işte size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu sizin gönüllerinizde süslemiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.”
(el-Hucurat, 6-7)
Hazreti Peygamber;
“Ey Abbad! Onlarla birlikte git! Zekâtlarını al! Mallarının en iyilerini seçip almaktan sakın!” buyurdu. Abbad bin Bişr, Mustalikoğulları’nın yanında on gün kaldı. Onlara Kur’an-ı Kerîm okuttu, İslâm’ı öğretti.”
(Ahmed, IV, 279; İbn-i Hişam, III, 340-341; İbn-i Sa’d, II, 161)
Bu sebeple kavl-i mücerrede dayalı ve rivayet yoluyla gelen menfi haberlere karşı sonradan pişman olmamak için daima ihtiyatlı olarak yaklaşmak lâzımdır.