İslam, hayatı beşikten mezara kadar en güzel bir surette tanzim eden, gönülleri faziletle yoğurup zirveleştiren, davranışları güzel ahlak ile kemale erdiren dindir. Menfaatperest bir zihniyetin hakim olduğu beşeri sistemlerde ise manevi meziyetlere ve vicdani faziletlere asla yer yoktur. Fertler bu sistemlerde, sadece bir çarkın dişlisi olarak telakki edilmektedir.
İslam’a hakaret edip, onu aşağılamaya, kötülük kaynağı olarak göstermeye kalkışan bedbahtların İslam’ın nurlu aynasında gördükleri, kendi çirkin yüzlerinden başkası değildir. Maddenin putlaştırıldığı, maneviyatın dışlandığı, vicdansız, merhametsiz, kapitalist ve materyalist dünyada; zulüm ve haksızlıkların ayyuka çıkması, mazlum ve mağdurların feryat ve figanlarının güç sahibi ve muktedirler tarafından işitilmemesi, hatta örtbas edilmesi, insanlığın İslâm’dan uzaklaşmak suretiyle geldiği noktanın acı bir neticesidir.
İslam’da gaye, insanın ihyasıdır. Bu sebeple İslâm, her vesileyle insanları, önce doğru bir inanç, sonra en güzel davranışlar ve bunlara bağlı olarak da merhamet, şefkat, fedakarlık, hizmet, hikmet, nezâket, adâlet, hakkaniyet, doğruluk, dürüstlük gibi yüksek hasletlerle yoğurur. Dolayısıyla İslam’a gönül verip ona hizmet etmek isteyenler, bu mukaddes davanın her şeyden önce insanın terbiye ve ihyasını hedeflediğini bilmelidirler. Çünkü her insana, Allah’ın onları varlıkların en şereflisi olarak yarattığı ölçüsüyle davranmak gerektiğini idrak edebilenler, bu rahmet dininin saflarında Hakk’ın rızasına uygun bir surette hizmet edebilirler.
İslam’ın yüce yapısından neş’et eden bütün duygular, gerçek manada en insani duygulardır. Bu yönüyle İslam ideali, aynı zamanda insan idealidir. İnsan ideali de ancak İslâm’ın ölçüleriyle ortaya çıkan güzellikleri yeşertebilmekle yaşanabilir.
Rabbimiz, cümlemize İslam’ı gerçek manada idrak edip, hayatımıza nakşedebilmeyi ve gönülleri İslam ile buluşturabilmeyi lutf-u keremiyle ihsan eylesin.