İman, en büyük muhabbettir. Muhabbet ise ispat ve bedel ister. Gerçek bir muhabbetin kantarı da, fedakârlıktır. Yani fedakârlığın kadar muhabbetinde samimîsin demektir.
İnsan en büyük bedelleri, muhabbeti uğruna öder. Muhabbette samimiyetin alâmeti, sevilen uğrunda katlanılan zorluklardır. Sevdiği için kendi rahatından, imkânından, menfaatinden vazgeçemeyen, gerçek manada seven değildir.
Gerçek manada seven biri, sevdiğine fedakârlıkta bulunmayı asla bir zahmet, külfet ve mihnet olarak görmez. Bilâkis tarifsiz bir zevk, doyumsuz bir lezzet ve hakikî saadet olarak telakki eder. Sevdiği uğruna canını bile verse, bunu az görür.
Halilullah, yani Allah’ın dostu olan İbrahim Aleyhisselam’ın ibret dolu hayatı, bu hakikatin zirve misalidir.
Cenab-ı Hak, Hazret-i İbrahim’i, oğlu İsmail Aleyhisselam’ı kurban etmekle imtihan etti.
Baba-oğul, emr-i ilahiye tam bir teslimiyet gösterdiler. Allah’a itaat ve teslimiyetlerini bozmaya çalışan şeytanı beraberce taşladılar. İbrahim Aleyhisselam, canından bir can olan, çok sevdiği evlâdı İsmail Aleyhisselam’ı Allah’ın emri olduğu için kurban etmek niyetiyle alnı üzerine yatırdı. Son anda Cenab-ı Hak imtihanı kazandığını müjdeleyerek Cennetʼten kurbanlık bir koç gönderdi.
“Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz ihsan sahiplerini böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten çok açık (ağır) bir imtihandır” diye seslendik. Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: “İbrahim’e selâm! dedik.” (es-Saffat, 104-109) şeklindeki ilâhî müjdelerine mazhar kıldı.
Yazımızın sonunda yaklaşmakta olan Kurban bayramı dolayısıyla, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı’nın başlatmış olduğu, "Kurbanını Paylaş Kardeşinle Yakınlaş" kampanyasına destek olup, Kurbanımızı paylaşarak, birbirimize ve bizi var eden Rabbimize yakınlaşmamızı niyaz ederim.