İnsanın gerçek saadeti; ruhlara eza ve ıstırap verecek pürüzleri bertaraf ederek, iman lezzeti ve ibadetlerin huzuru ile dolu bir kulluk hayatı yaşamasına bağlıdır.
Bunun için de davranış mükemmelliği, incelik, zarafet ve duygu derinliği gibi meziyetlerle müzeyyen bir ömür sürmelidir.
Zira ömür sermayesi mahduttur. İnsan da başıboş bırakılmış değildir. İlahi imtihan için bulunduğumuz bu dünyada her fani gibi bir gün ölüm geçidinden ahiret âlemine intikal edeceğimiz muhakkaktır. Bu bakımdan insan, kendisine verilmiş olan emaneti zayi etmeden, var oluş hikmetine ve insanlık haysiyetine yaraşır bir hayat yaşamalıdır.
İnsanoğlunun kalbini meşgul eden müşterek düşünce ve ıstırapların en büyüğü, ölüm ve ötesine dairdir. Ölüm, ahirete götüren zaruri bir hâdisedir. Ölümün zaruri dâveti gelmeden önce kalbi iradi olarak ahiret âlemine seferber edebilmek, en ihtiyatlı bir harekettir.
Yaratılış hikmetini idrak edemeyen, maddi ve manevi yapısının inceliklerine, varlığının derinliklerine dalamayan bir insanın; nezih bir hayat sürmesi ve cihandaki kudret akışlarını fazilet zirvesinden müşahede edebilmesi imkânsızdır.
Yaratılış hakikatine nüfuz edebilmek, hayat ve ölümün manasını kavrayabilmekten geçer. Bu ise ancak ilahi nurun tecelli ettiği akıl ve vicdanların kârıdır.
Maddi ve manevi bakımdan muazzam nimetlerle cihana gelip sonunda etten bir kalıp olarak toprak altında çürümenin, ahsen-i takvim olarak yaratılan insan adına ne büyük bir fecaat olduğunu kavrayamamak; bu talihsizliğin ıstırabını hissedememek, yüreğinde kırıntı kabilinden de olsa iz’an taşıyan bir insan için ne büyük bir hüsrandır!..
İnsanın hiç tanımadığı ve ne gibi vakıalarla karşılaşacağını hiç bilmediği bir âleme zoraki bir surette gitmesi ile, tanıdığı ve neş’elerine gönülden hasret çektiği bir âleme vicdan huzuruyla intikali arasında ne büyük bir mahiyet farkı vardır.
Bu sebeple istikamet ehli gibi Cenab-ı Hakk’a yakınlaşma arzusuyla nefsaniyeti dizginleyip ruhaniyetini ziyadeleştirmenin gayreti içerisine görmeliyiz. Yine bütün çaba ve gayretimiz, Hak Teâlâ’nın rızası istikâmetinde bâki aleme guzeran etmek olmalıdır. Mevla’mız, istikamet sahibi kişiler hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: «Korkmayın, üzülmeyin, size va‘dolunan cennetle sevinin!»
derler.”
(Fussilet, 30)