Kur’an-ı Kerim’de «ayet», sadece vahyin kelama aksetmiş suretleri için değil; Allah’ın varlığına, birliğine, sonsuz kudretine delalet eden her şey için kullanılır.
Mesela Rabbimiz bir ayet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır; “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü hâldeki toprağı canlandırdığı suda, yer yüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde, düşünen bir toplum için (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok ayetler (deliller) vardır.”
(el-Bakara, 164)
Yani her varlık, bakmasını bilene, Yaratıcı’sını tanıtan bir ayettir, delildir. Cenab-ı Hak, kevnî, yani cismanî varlık âlemine dair ayetlerin yer aldığı bu kainat ile; kavlî, yani ifadeye aksetmiş ayetlerden müteşekkil Kur’an’ı, bütün insanlığa, okunması gereken iki kitap olarak lûtfetmiştir. Bu iki kitap, ilahî vahyin birbirini tefsir eden, iki farklı tecellîgahıdır. Yani Rabbimiz, kainatta sergilediği ayetlerini Kur’an ile, Kur’an’da beyan buyurduğu ayetlerini de kainât ile îzah ve tefsîr etmektedir.
Cenab-ı Hak, bir taraftan kavlî ayetlerle kullarını irşad ederken, diğer taraftan varlıklar aleminde sergilediği ilahî azamet tecellîleri ve ilahî kudret nakışlarıyla da kullarını derin bir tefekküre sevk etmektedir.
Nitekim bu cümleden olmak üzere; “Onlar deveye bakmazlar mı?” buyurarak hayvanata dikkat çekerken; “Buluta, yağmura, dağlara, yeşil bitkilerin kışın ölüp baharda dirilmesine bakmazlar mı?..”buyurarak coğrafî hadiselere; “Geçmiş kavimlerin akıbetlerine bakmazlar mı?” buyurarak da tarihe dikkat çeker.
“İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur’an’ın) hak olduğu, onlara iyice belli olsun! Rabbinin her şeye şahid olması yetmez mi?” (Fussilet, 53) "Atları, katırları ve eşekleri binmeniz ve (gözlere) ziynet olsun diye (yarattı). Allah şu anda bilemeyeceğiniz daha nice (nakil vasıtaları) yaratır.” (en-Nahl, 8) buyurmak sûretiyle de daha 1400 sene evvel bugünkü araba, tren, uçak gibi teknolojik gelişmelere işaret etmiştir. Bundan sonra da Cenab-ı Hakk’ın izniyle daha nelerin keşfedilip îcat edileceğini bilemiyoruz. Lâkin her keşfedileni yaratan Allah’tır, Cenab-ı Hak kulları vasıta etmektedir. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerîm daima önden gitmekte, beşerî ilimler ise onu teyid ederek geriden gelmektedir.
Yine Rabbimiz, insanın kainatı boş ve manasız bir nazarla değil; hikmeti idrâk edecek bir dirayet ve basîretle müşahede etmesi lazım geldiğini ifade eder. Kur’ân-ı Kerîm’de ilahî nîmetleri zikrettikten sonra, defalarca; “Ey bakış, görüş (idrak) sahipleri!..”diye hitab eder. Çünkü Şeyh Sadî’nin buyurduğu gibi; “Akıl sahipleri için her yaprak bir marifetullah dîvânıdır. Gafiller için ise bütün ağaçlar bir yaprak bile değildir.” Kainat; yaratılışı, nizamı ve ahengiyle, düşünen insanlar için mühim bir ibret ve tefekkür vesîlesi olan bir kitaptır. Bunu ifade eden pek çok ayet-i kerîmeden birkaçı şöyledir; “Üstlerindeki semaya bakmazlar mı ki onu nasıl bina etmiş, süslemişizdir; onda hiçbir çatlak da yoktur.
Yeryüzüne de bakmazlar mı ki onu nasıl döşedik, ona sağlam dağlar attık ve onda gönül açan her çiftten bitkiler yetiştirdik. (Bütün bunları) Allah’a yönelen her kulun gönül gözünü açmak için ve ona ibret vermek için yaptık. Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.”
(Kaf, 6-11)
Ebû Rezin el-Ukaylî -radıyallahu anh- naklediyor: Bir gün: “–Ey Allah’ın Rasûlü! Allah Teala, mahlûkatı yeniden nasıl diriltir? Bunun dünyadaki misali nedir?” diye sordum. Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-:
“–Sen hiç, kavminin yaşadığı vadiden kurak mevsimde geçmedin mi? Sonra bir kere de her tarafın yemyeşil olduğu bahar mevsiminde oraya uğramadın mı?” buyurdular. Ben:“–Elbette!” deyince, Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-:
“–İşte bu, Allah’ın yeniden yaratmasına delildir. Allah, ölüleri de böyle diriltecektir!” buyurdular. (Ahmed, IV, 11)
Her gece, ölümün kardeşi olan uyku ile bir nevî ölüm tatbikatı yapıyoruz. Sabahleyin uyanışımız da âdeta bir “ba‘sü ba‘de’l-mevt”, yani ölümden sonraki dirilişimize bir misâl oluyor.
Tefekkürle bakan bir göz için, bu alemde zerreden küreye, mikrodan makroya kadar ne varsa, hepsi ilahî bir sanat harikasıdır. Rabbimiz şöyle buyuruyor; “Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve bizzat kendinizde nice ayetler vardır.
Hâlâ görmeyecek misiniz?”
(ez-Zâriyât, 20-21)
Bir şair bu hakîkati şöyle ifade eder; Bir kitabullah-ı azamdır serâser kâinat,
Hangi harfi yoklasan manası hep Allah çıkar…
“Kainat baştan başa Allahʼın en büyük kitabıdır. Bu büyük kitabın hangi harfini okusan, manasının hep Allah olduğunu görürsün. Kainatın hangi zerresi üzerinde tefekkür etsen, seni Allahʼa ulaştırır.”