İstişare, birinin veya bir heyetin fikrine müracaat etme; fikrini, görüşünü alma; danışma anlamına gelmektedir. Yapılan işlerde istişare ile hareket etmek, ilâhî bir emir ve mühim bir sünnettir. Cenab-ı Hak şöyle buyurur;
“…(Yapacağın) işlerde onlarla (müminlerle) istişare et!..” (Al-i İmran, 159)
“…Onların işleri, kendi aralarında istişare iledir…” (eş-Şura, 38)
Rasulullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, mühim gördüğü hemen hemen bütün işlerinde ashab-ı kiram ile istişare ederdi.
Ebu Hüreyre -radıyallâhu anh-:
“Rasulullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den daha fazla ashabıyla istişare eden bir kimse görmedim.” der. (Tirmizi, Cihad, 35/1714)
O, her mevzu ve hadisede vahiyle te’yid edildiği hâlde ümmete misal olsun diye istişareyi tercih ederdi. Nitekim Bedir ve Hendek Gazveleri’nde düşmanla nerede ve nasıl mücadele edileceğini istişare ile tayin etmiştir.
Hatta Uhud Gazvesi hakkında kendi arzusu “savunma harbi” olmasına rağmen, istişarenin neticesi, düşmanı Medine dışında karşılama şeklinde tezahür ettiği için, bu görüşe uymuş ve onunla amel etmiştir.
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- toplumu ilgilendiren meselelerde karar vereceği zaman Müslümanlarla istişare ederdi. Genç-yaşlı bütün âlimler Hazret-i Ömer’in danışma meclisinde bulunurdu. (Buhari, Tefsir 7/5, 110/4, İ’tisam 2)
O, önce meseleyi Müslümanlardan ulaşabildiği ekseriyet ile görüşür, peşinden Kureyşlilerin fikrini sorardı. Son olarak da sahabelerin görüşlerini alır, böylece en isabetli kararı verirdi.
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, zor bir meseleyle karşılaştığında çocuklarla ve gençlerle de istişarede bulunurdu. Böylece onların keskin akıllarından istifade ederdi. (Beyhaki, es-Sünenü’l-Kübra, X, 113)
Ömer bin Abdülaziz halife seçildiğinde, önce kendisine daima hakkı ve hayrı tavsiye edecek bir istişare heyeti kurmuştur. Onlar da halifeye ikaz ve nasihatleriyle yardımcı olmuşlardır. (Bkz. Beyhaki, Kübra, X, 110)