Dostlar; hepimiz imanlı insanlarız. Okulda okurken bize öğretilen bilgilerden bir tanesi de, “ülkemizdeki insanların yüzde doksan dokuzu Müslümandır.” Bende İnanan bir adamım, sende öyle, o da İnan bir kişi ve kişileriz. Bizim inancımızda “kul hakkı” diye bir tabir vardır. Bu tabiri hepimiz biliriz. Öyle ise size bir soru sormak istiyorum. Emniyet şeridini ihlal etmek kul hakkı mıdır? Ya da değil midir? Bu hareketi inanan ve iman eden bir kişi yapar mı? Bu soruyu neden sordum? Dostlar; bir şeyi sen yada ben ne kadar doğru yaparsak, her şey o zaman doğru oluyor. Birinin üzerinden yapmış olduğu bir hatayı bir olayı tarif edemem ki. Sadece uyarmakla mükellefim. “Kardeşim orası emniyet şerididir. Orayı ambulans kullanıyor ya da çok aciliyeti olan kişiler kullanıyor. Birilerinin ihtiyaçlarının bir an önce görülmesi için tahsis edilmiş bir yoldur orası. İhlal etme onu.”
Ya da kırmızı ışıkta geçiyor adam. Ya kardeşim bu geçiş yasal tabir ile “ihlal” ama. Toplumsal tabir ile “ayıp”, inanan açısından ise “günahtır”. Yapma yani bunu çünkü bu kusurun kusur olduğunu gösteren bir sürü tarifi var. Dindar kişiler de aynı değil mi? Gün boyu oruç tutarız, bir sürü atar yaparız oruçlu olduğumuz zamanlarda, sonunda orucu açtığımızda “elhamdülillah” bu günde oruç tuttuk deriz hiç bir şey olmamış gibi hayata devam ederiz ama oruçlu olduğun zamanlar da bir sürü olaylarla denendin, sonlarda da müezzine sataştın. “uff daha okumadı felan. Daha gelmedi mi zaman diyerek, vs”. Yapılan kusurları dediğimiz zaman ya işte oğlum yada kızım , “Allah affetsin, şeker falan böyle oluyor arada, açlık vuruyor” gibi laflarla çok karşılaşmışızdır.
Demek istediğim şu dostlar; “ne kadarsın hayatta ya da ne kadarız?” İnsanlar hayatını paylaşarak devam ettirir. Paylaşmış olduğumuz şu masaya kendin için olan bardağı ya da kendine sipariş ettiğin yemeği önüme koyarsan ben sıkıntıya düşerim. Ne oldu şimdi “alan ihlali başladı”. Yapma kardeşim yanımda çocuğum var ya da arkadaşım var. Bizler aynı masayı paylaşmışız. Yada bu masada hayallerim var, beklentilerim var. Dostluklarım var senin görmediğin bir sürü şeylerle ben bu masayı donatmışım. Senin benim önüme koyduğun her şey benim bütün düzenimi Alt üst etmeye başlıyor. Sana söylediğimde ise başlıyorsun derleyip toparlamaya. Niçin söylettiriyorsun o zaman yapmış olduğun ihlalden sonra düzeltmeye. Ya da gelmek mi istiyorsun, koymak mı istiyorsun? Bir müsade al. O zaman sana alan açayım.
Alan açalım bir birimize. Müsade al ben çekerim kendi bardağımı önüme ya da masada her ne var ise. Müsade almayı da bilmiyoruz. Kapı çalmayı da bilmiyoruz. Dostlar; bilmiyorum hiç denediniz mi? Trafikte araçların sıkıştığını çok görmüşüz ya da gördük. Frene dokunuyoruz. Yol veriyoruz, geçiyor. Ardından hemen “trafik akışı” başladı. Yani “ akış” başladı. O firene dokunma, dokunan kişide bir anda “bir mutluluk bir huzur “ veriyor. Çoğumuz dokunmaktan kaçınıyoruz. Niçin akışı tıkayalım ki. Az bir dokunalım ki “akış” başlasın. Ben dokunacağım, o geçecek. O dokunacak, ben geçeceğim. Yani kaos bitecek, dert bitecek. Trafikte ki kaosun en büyük sebebi ne? “bencillik”. Ne zaman ki trafikte o yol, babamın yolu değil, herkesin müşterek yolu dersek, işte o zaman “akış” başlar. Yolculuklarımız işte o zaman buradan başlar.
Çok görmüşüzdür. Sollama yapacağız. Bunu fark eden gerideki sürücü, bir anda farlarını yakıp, hızlanarak üzerimize doğru geldiğine hemen hemen hepimiz şahit olmuşuzdur. Orada bizler bir savaş halinde değiliz, bir kavga halinde değiliz. Hepimizin ortak kullanım alanı olan bi yerdeyiz. Kurallarla belirlenmiş bir akışa dahil olmaya çalışıyoruz. Aslında hayatı tarif ediyoruz onun üzerinden. Biz ne kadar öfkeliyiz? Ne kadar benciliz? Biz ne kadar bir birlerimizle paylaşmayı, paylaşmak istemiyoruz? İşte orada hallerimiz görebilene ayın ondördü gibi çıkıyor meydana. Kaostan kurtulmak İçin yukarıda söylediğim gibi, şöyle bir frene dokunup. Akışı başlatmak, bir durmak lazım. Yoksa kaos içinde yaşar ve ölür gideriz ve en acısı yalnız ölürsün yada ölürüz. Çünkü herkesten nefret edersin. Herkeste o zaman senden nefret eder. Öyle ise açalım alanımızı bir “akış” başlasın.
Yol yoktur, sen yürürsen yol olur. Çıkmazlar içinde kaldığında, bir çıkar yola niyet edip, gayret edip, harekete geçtiğinde, artık bir yolun var demektir."
Bir insana verebileceğiniz en kıymetli hediye; ona ayıracağınız zaman ve gösterebileceğiniz karşılıksız ilgidir. Büyük Rus yazarı Turgenyev, soğuk bir akşamüstü evine doğru yola çıkar. Yolda bir dilenci kendisinden para ister. Bütün ceplerini kurcalayan Turgenyev, ne yazık ki hiç para bulamaz ceplerinde. Bunun üzerine kendisine uzatılan soğuk elleri kendi elleriyle ısıtarak; "Kusura bakma kardeşim sana verecek bir şeyim yok" der dilenciye. Dilenci; "Verdiniz ya efendim" diye cevap verir. "Bana kardeşim dediniz." Ne mutlu akışı sağlayanlara. Ne mutlu kardeşliği tesis edenlere. Esen kalın güzel insanlar.