Kıymetli dostlarım; bugün insanlık olarak, evlerimizde evlatlarımızı, sokaklarımızda gençliğimizi gördüğümüz zaman, bizler kendimizi bu zamanın gençliğiyle mukayese ettiğimiz zaman, aramızdaki mesafeyi dikkatle incelediğimiz anda ortamın hiçte iyi olmadığının farkına varırız. Bizler anne ve babalar olarak, “zamanın gençliğinden” şikayet ediyoruz ama o gençliği bizler yetiştirdik. Öyleyse sıkıntı bizde. Nerede hata yaptık. İşte bu haftaki yazıma bu konuya azda olsa değinmek istiyorum.
Üzerinde yaşadığımız şu alemde herkes kendi başınadır. Kazandığı da, kaybettiği de kendisinindir. Kendisinden başkası değildir. Yalnız insan bir şeyi unuttu. Zamanın israfını, paranın, suyun, ekmeğin israfını önlemek isterken, kendi israfına ya da kendimizin israfına engel olmadı-olamadık. Ne büyük bir trajedidir ki; israf etmeye kendisinden başladı ya da kendimizden başladık. Aslında özeliğimiz kendimiz olabilmek iken, kendimizde kalabilmek iken kendimizi unuttuk.
Uçakla yolculuk yaptığımız olmuştur. Uçakta çalışan görevliler (hostesler) zor durum anında yapılması gereken olayları anlatırken öyle der çocuklu yolculara. Önce kendin için yapılması gerekeni yapacaksın ki sonra evladına sahip çıkabilesin diye anlattıklarını duymuşuzdur. Demem odur ki; önce kendimizi ilim ile İrfan ile donatmamız lazım gelir. Ceddimiz daha evlatları beşikte iken ben onları eğitirlerdi. Bir ninnide öyle demiş anlarımız. Çocukları kız ise “ölürse yer beğensin, durursa yâr beğensin” diye ninniler söylerlermiş.
Bu gün anne ve babalar olarak kendimizi yetiştiremediğimizden dolayı, evlatlarımız bu gün hayalimizde evlatlar olmadı. İstediğimiz kalitede bir nesil yetiştiremedik. Adına “Z” kuşağı denilen nesil açılmayı bir maharet zannediyor. Kendisinin gayrı meşru bir hayat yaşamasını modernlik ve çağdaşlık olarak tanımlıyor. Yavrusu erkek ise; annenin evladının daha beşiğini sallarken bile onun aktif, çalışkan, kişilikli, mukaddesatına saygıyı ve sevgiyi aşılarlarmış ninnileriyle. “Haydi oğlum haydi git. Ya Gazi ol ya Şehid” diye çocuğunun beşiğini sallarlarmış. İşte bu nesil geleceğe emin adımlarla ilerler ve geçmişine layık birer nesil olarak hayatını devam ettirirler. Yazıma Mehmet Emin Yurdakul’un içimizdeki sıkıntıyı en güzel şekilde dile getiren mısralarıyla son vereceğim;
Ya Gazi Ol Ya Şehit
Hadi yavrum ben seni bugün için doğurdum
Hamurunu yiğitlik duygusuyla yoğurdum
Türk evladı odur ki yurdu olan toprağı
Ana ırzı bilerek yad ayağı bastırtmaz
Bir yabancı bayrağı ezan sesi duyulan
Hiçbir yere astırtmazGit evladım yıllarca ben oğulsuz kalayım
Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım
Hadi yavrum hadi git ya gazi ol ya şehitHadi yavrum köyüne, nişanlına veda et
Sabanını tarlanı her şeyini feda et
O silaha sarıl ki böyle günde bir erkek
Bir dualı demirden başka bir şey kullanmaz
Bunu tutan bir bilek köleliğin
Uğursuz zincirine uzanmaz Git evladım yıllarca ben oğulsuz kalayım
Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım
Hadi yavrum hadi git ya gazi ol ya şehit
Hadi yavrum kendine sen de yiğit er dedir
Büyüdüğün gaziler ocağına can getir
O cenkleri kazan ki senin büyük Türk adın
Yedi iklim dört bucak içerisine ün salsın
Beş yüz yıllık ecdadın kabirlerde titreyen
Kemikleri öç alsın
Git evladım yıllarca ben oğulsuz kalayım
Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım
Hadi yavrum hadi git ya gazi ol ya şehit
Hadi yavrum bugün de dertli ninen ağlasın
Ayrılığın oduyla yüreğini dağlasın
O yaşları saçsın ki senin aslan göğsünde
Benim kanlı gözyaşım düşman için kin olsun
Kara yerin yüzünde ayağının bastığı
Dağlar beller leş olsun
Esen kalın dostlar…