Bu benim ilk köşe yazım, ilk başlangıcım. İlk köşe yazıma, kuşlardan çiçeklerden içimize mutluluk veren, umut veren ne varsa onunla başlamak isterdim. Fakat ne kalbim ne de elim iyiye dair bir şeyler yazamıyor. Ne göğe bakmak, ne uçuşan martıları izlemek ne de tertemiz bir ormanda yürüyüş yapmak mutlu ediyor. Tüm bunlar mutlu etmediği gibi, içten içe korkutuyor bile diyebilirim. Çünkü güzeller güzeli ülkemizde kadın olmak her gün daha da zorlaşıyor.
Artık işe gelip giderken yolu uzatıp en kalabalık caddelerden yürüyorum ve biliyorum ki bunu yapan tek kadın ben değilim. Kulağıma kulaklığı takıp müzik dinleyerek yürümüyorum, arkamdan biri gelir de farkında olmam diye, bir cambaz misali kıl gibi bir ipin üzerinde yürüyerek gidiyorum evime… Evime sağ salim ulaştığım her gün artık çok daha kıymetli. Sevdiklerime sarılmak çok daha anlamlı.
Başak Cengiz’de bizler gibi işinden çıkmış, evine gidiyordu. Belki üşümüştü, eve gidip günün yorgunluğunu bir kahve içip atacaktı. Belki yoldayken akşam izleyeceği filmi düşünüyordu, belki nişanlısıyla hafta sonu bir tatil planlıyordu, belki çeyizine alacağı birkaç eksik vardı, onları alacaktı. Belki annesini arayıp saatlerce sohbet edecekti, belki kardeşini, belki en yakın arkadaşını arayacaktı… Ama bunların hiçbiri asla olmayacak. Ne annesinin telefonu artık kızına çalacak ne de nişanlısı üşüyen ellerini bir daha tutabilecek…
Başak Cengiz, işinden çıkıp evine giderken savunmasız bir kadın olduğu için samuray kılıcıyla yol ortasında katledilen kardeşimiz.. 28 yaşında umutları, yaşamı elinden alınan genç başarılı bir mimar. Annesinin kuzusu, kardeşlerinin biriciği, nişanlısının hayat arkadaşı arkadaşlarının canı… Ama o artık kara toprak, o artık sadece anılarda fotoğraflarda, gazete sayfalarında adı samuray kılıcının yanına yazılı, hiç tanımadığı bir cani, bir amaçsız, ruh hastası tarafından katledilen kardeşimiz...
Kaç kadın daha kaybedeceğiz, kaç eve, kaç ocağa bu acı düşecek? İnsanın erkeği nasıl böyle vahşi, nasıl böyle cani olabiliyor? Neyi yanlış yapıyoruz? Nelerin üzerini örtüyoruz da bu denli vahşi ruhlar yetiştiriyoruz. Yolda yürürken eve sağ salim gidip gidemeyeceğimizi düşünüyoruz. Hava biraz karardığında adımlarımız büyüyor, nefesimiz kesiliyor. Her ölüm son olsun diye yazıyoruz, çiziyoruz gerekirse eylemler yapıyoruz. Ama üzerinden çok geçmeden farklı bir şehirde farklı bir kadın katlediliyor. İsimler, hikâyeler yüzler değişiyor ama kadın cinayetleri devam ediyor. Kadına yönelik şiddet devam ediyor… Ben bu satırları yazarken kim bilir bu dakikalarda hangi kadın ne şartlarda şiddete, tacize, tecavüze ya da cinayete kurban gidiyor diye düşünmeden edemiyorum…
Güzel günler göreceğimiz, insanın erkeğinin de kadınının da aynı yolu, aynı adımlarla yürüyeceği zamanların gelmesini umut ediyorum. Ve buradan erkek çocuğu yetiştiren tüm annelere sesleniyorum. Oğlunuzu çok sevin, yoksun bırakmayın, hatalarının üzerini örtmek yerine çözümünü sağlayın… En ufak şiddetine bile karşı durun, küçükken eğitin. Çocuklarınıza bir kadını sevmeyi ve gerektiğinde insanca bırakabilmeyi öğretin. Çok sevin, çok öpün çok koklayın. Hangi mesleği yapacakları ile değil, iyi bir insan olmasıyla ilgilenin.
Ölümü içimizi yakan Başak Kardeşimize Allahtan rahmet ailesi ve sevenlerine sabırlar diliyorum. Bu son olsun!