Bir zamanlar hayatımızın hiçbir noktasında yer almayan, şimdilerde olmazsa yaşayamayacağımızı düşündüğümüz akıllı ekranlar, sadece zamanımızı değil ruhumuzu da yavaş yavaş öldürüyor.
Teknolojinin nimetlerinden faydalanmanın hayatımızı nasıl kolaylaştırdığına önceki yazılarımda değinmiştim. Ancak itiraf etmemiz gereken su götürmez bir gerçek var. Hepimiz ekran bağımlısıyız, vazgeçemiyoruz, bırakamıyoruz…
Zaman ayıramamaktan yakınıyoruz çoğumuz. Hayatımızdaki hiçbir şeye yetemediğimizden, vakit kalmadığından. Oysa telefonumuzdaki bütün gönderileri dibine kadar inceliyoruz, kim nerede ne yapıyor biliyoruz, kimin nerede olduğuna üşenmeyip attığı hikâyenin konumundan bakıyoruz, sevdiklerimiz bitip sevmediklerimiz ne yapıyor diye stalk yapıyoruz. En popüler reels videolarını izliyor, arkadaşlarımızla paylaşmayı da ihmal etmiyoruz… Ne yazık ki bu saydıklarımın hepsinin zamanla yapılan şeyler olduğunu da unutuyoruz.
Sosyal medyada kaç saat süre geçiriyorsunuz diye hiç baktınız mı? Size tavsiyem gün sonunda sosyal medyada şöyle bir bakayım diye girip kaç saat kaldığınıza bir bakın. Üstelik size hiçbir şey kazandırmaması rağmen, başkalarının sorunlarını yüklenmenize rağmen, size iyi gelmeyen içerikleri izlemenize rağmen yine de sosyal medyada kalmış ve ruhunuzu çürütmüşsünüzdür. Sözüm ona arkadaşlarınızla buluşup sahil kenarına gitmişsinizdir. Ancak, elinizdeki ekranı bırakıp arkadaşınızla sohbet edemeden eve döndüğünüzü kendinize itiraf edememişsinizdir. Arkadaşlarınızla da yaptığınız muhabbetin konusu büyük çoğunlukla yine ekrana dayalıdır.
Birçok ailenin çocuğunu sosyal medyadan uzaklaştırmaya çalıştığını görüyorum, ama ailenin kendisinin de aynı sosyal medyada yok olduğuna şahit oluyorum. Bir şeylerden şikâyet ederken buluyorum ancak yine o şikâyet edilen konuyu ailenin kendisini yaparken görüyorum. Çocukları söyleneni değil de gördüğünü yaptığını bilmeyenimizin olmadığı bu zamanda, ısrarla bir şeyleri yapmayı bırakmayıp söylemeye devam edildiğinin de şahidi oluyorum.
Peki, ne yapmalıyız? Sosyal medyayı kullanmayalım, çağın dışında kalalım demiyorum tabi ki, ancak kendimize sınır koymayı bilelim. Elindeki ekrana dalıp gerçek hayatı kaçırmayalım. Akıllı ekranlar hayatımıza bu kadar girmeden önce ne yapıyorduk hatırlayalım. Gerçekten de bu ekranların bizlerin olmazsa olmazı olmadığını anımsayalım. Elimizden ekran alındığında boşluğa düşmeyelim.
Elimizden ekranı bırakalım, ekrana değil zaman konsatre olalım. Çünkü aslında hayatımızı kolaylaştırması için geliştirilen bu teknoloji yaşadığımız zaman dilimini bizlerden çalıyor. Otobüse bindiğimizde elimizdeki ekrana değil camdan gökyüzüne bakalım, orman yürüyüşünde sadece yürümeyi düşünelim, yemek yerken bir elimizde ekranı yukarı kaydırmayalım, ağzımızdaki lokmayı çiğneyelim. Ruhumuzu bir ekrana hapsetmeyelim, esen rüzgârın bedenimizde bıraktığı o tatlı hissi yaşayalım, uyandığımızda ilk sevdiklerimizin yüzünü görelim, dokunalım. Uyurken hayaller kurup uyuyalım.
Ekran detoksu yaptığınızda kendinizde olan olumlu gelişmelerin hayatınızı ne derece güzelleştireceğine şahit olacaksınız. Varsın kimse arabadan attığınız storiyi görmesin, varsın millet nereye tatile gittiğinizi bilmesin, akşam yemek menünüz size özel olsun, çocuğunuzun ilk gülümseyişi sadece sizde kalsın…
İşin özü, işin özeti biraz kendinizde kalın. Bir şeyleri göstermek için yaşamayın. Sadece yaşayın, anı ölümsüzleştirelim diye diye ölümsüzleşmeyen milyonlarca anın içinde ölüp giden ruhlarımızdan başka geriye bir şey kalmayacak…