“Bizim zamanımızda böyleydi, biz şöyle yapardık, şimdi ki nesil çok acayipleşti, eskiden böyleydi, ah nerde bizim gençliğimiz, bizim zamanımızda böyle şeyler ayıp karşılanırdı, şimdi kimsenin kimseye saygısı kalmamış, bizim zamanımızda…” İle başlayan cümlelerle büyüdük birçoğumuz, biz büyüdük ama hala bu cümleler yakamıza yapışmış bir kene gibi gitmedi, gitmiyor ve gitmeyecek… Çünkü herkes en çok kendi yaşadığı zamanı kabulleniyor, kendi zamanına saygı duyulmasını bekliyor ve kendi zamanını kabul ettirme telaşına giriyor…
Birçoğumuzun maruz kaldığı, duymaktan bıkkınlık geldiği bir cümle “Bizim zamanımız…” Kimin zamanı olduğu net olarak bilinmeyen bir zaman dilimi. Ama en güzel, en yaşanılası, en ahlaklı, en erdemli, en geleneksel ve yaşanabilir olduğu kabul ettirilmeye çalışılan zaman dilimi. Hepimizi fazlasıyla yoran bir zaman dilimi bu. Eskiyi anmak güzeldir. Ancak eskiyi anarak bu günü görememek, bugünü yaşayamamak ve bugünü yaşayanları A’dan Z’ye eleştirmek bir yanılgıdır. Çünkü herkesin kendi varoluşunun vücut bulduğu zaman en güzel zamandır. Bir kuşak diğer kuşaktan üstünde değildir, alçakta değildir. Doğduğumuz ve içinde yaşayıp şekil bulduğumuz, güldüğümüz, düşündüğümüz, üzüldüğümüz zaman dilimi bizler için en güzel zaman dilimidir. Bitmeyen kuşak çatışması anlaması, ve yersizdir.
Kuşak çatışması hayatın her anlamında karşımıza çıkmaya devam ediyor. Evde çocuklarımızla, anne babamızla, dedemizle, nenemizle… Otobüste kendi kuşağından olmayan diğer yolcularla, sokakta, yolda, kütüphanede, kafede… Kısacası her yerde kuşak çatışması ile karşı karşıya kalıyoruz. Yönetim şeklinde bile karşımıza en belirgin olarak çıkan çatışma kuşak çatışması. Yeni nesli beğenmeyenler kendi nesillerinin muhteşem gördüğü bütün özelliklerini sıralıyor. İçinde bulunduğu dönemin çağını yaşayan genç nesil ise buna anlam vermekte zorlanıyor. Hepimizin ağzına adeta pelesenk olan Z kuşağı gençleri bu kuşak çatışmasının en muzdarip kesimi. Teknolojiyle doğmuş olmaları onların suçu gibi görülüyor. Bir üst neslin “En son sokakta oynayan nesil bizdik” söylemlerine maruz kalıyorlar. Teknolojiyi çok iyi kullanıyor olmaları, ellerinde çağın gereği son teknoloji telefonlarının var olmuş olması hep eleştirinin odağında. Kabul ettiremedikleri şeyse yaptıklarının çağın normali olduğu. Gençleri eleştirmek için bir kesim hazır asker gibi bekliyor. Hep bir çamur atma modunda, aklına ne gelirse diline döküyor. Kimse kendi çağına bakmıyor, değişen ve gelişen dünyada aynı kalınamayacağını idrak edemiyor. İklimlerin bile değiştiği dünyada, gençlerin hala aynı kalması bekleniyor. Hala aynı esprilere gülmeleri, aynı hayalleri kurmaları, aynı yoklukları yaşamaları, aynı yollardan yürümeleri…
Çok anlamsız bulduğum bu kuşak çatışmasında, otobüse binen, cıvıl cıvıl hiç bilmediğim konulardan konuşan Z kuşağını çok seviyorum. Hayata daha şeffaf bakan, eleştiri yaparken dozunu kaçırmayan, başkalarının hayatından çok kendi hayatına konsantre olan Z kuşağını seviyorum. El alem ne der diye yaşamayan, hayallerine sınır koymayan, daha çok empati yapabilen, giyim kuşam konusuna takılmayan, birbirlerinin inançlarına saygılı olan, ibadetlerine karışmayan Z kuşağını seviyorum. Açık açık özgürce duygularını ifade etmeyi, ne istediğini bilen Z kuşağını seviyorum.
En son sokakta oynamış nesil olmayışları, teknolojik aletlerle çok fazla haşır neşir olmaları, konuşma ve yazma dillerinin farklı olması onları bilinçsiz, düşüncesiz cahil bir nesil yapmıyor. Onlar kendi çağının gereğini yaşıyor. Bırakalım bu kuşak beğendirmesi yapmayı. Geçtiğimiz çağın kıymetini güzelliğini bilerek yaşadığımız çağın gereklerini yaşayalım. Yeni nesli anlamaya çalışalım. Onların bizi anlaması daha zor olacaktır. Onlar o zamanları yaşamadı, bizler bu zamanları yaşıyoruz. Yaşadığımız zamanı anlamlandıralım, değer katalım. Hep eskiye bakmak eskide kalmak geleceği kaçırmak olur.
Çok doğru...