Yeni başlangıçlar, yeni kararlar almak ve hatta diyete başlamak için ideal bir gün. Hafta sonu işlerimizi bir kenara bırakıp sevdiğimiz mutlu olduğumuz şeyleri yapmak istedik. Fakat ne yapılırsa yapılsın ortamda konuşulan yegâna şey enflasyon ve hayat pahalılığı oldu. Hayat pahalılığı, ondan başka konuşacak bir şey bırakmadı.
Pandemi döneminde birçoğumuz kamp malzemeleri edindik. Amaç kimseyle temas etmeden açık alanda oturup çayımızı kahvemizi içmekti. Fakat o alışkanlığımız zorunluluk gibi bir şey oldu. Kafeler, mekanlar boşaldı. Önceleri iğne atsan yere düşmez kafelerde parmakla sayabileceğiniz kadar insanı ancak görür olduk. Bunun karşılığında sahillerin, piknik alanlarının hınca hınç dolu olduğunu. Herkesin elinde termosunda çayının kahvesinin hazır olduğunu… Bizleri kafelerden çıkarıp sahillere atan hayat pahalılığı çocukları da tahminimizden çok daha fazla etkiliyor.
Size hayat pahalılığın çocuklara nasıl yansıdığını anlatmak istiyorum. Hiçbir şeyin farkında olmadığını sandığımız çocuklar ekonominin ucundan kulağından yakalamış durumda. Üniversiteyi birlikte okuduğum, mezuniyetlerimizi beraber kutladığımız idealist öğretmen arkadaşımla buluştuk cuma akşamı. Sohbetimizin konusu ise kaçınılmaz hayat pahalılığıydı. Arkadaşım sınıf öğretmeni ve bu sene ilkokul 1.sınıfra eğitim veriyor. Çocukların yaş ortalaması altı. Arkadaşım yıllardır çocuklara hem eğitim konusundan kattıklarıyla hem de onları mutlu etmek için aldığı hediyelerle benim takdirimi kazanmıştır. Her çocuk yiyemiyor diye haftanın birkaç günü mutlaka meyve alıp dağıtır. Okusunlar diye kitap, içlerinde kalmasın diye oyuncaklar alır. Bunların tamamını kendi maaşından hiçbir beklentiye girmeden yapar.
Ancak konuştuğumuzda artık her şeye çok zam geldiği için yetişemediğini çocuklara meyve bile alamadığından dert yandı. Buna rağmen yine de elinden geldiğince kitap almaya çalıştığını anlattı. Bu durumun onu ne kadar üzdüğünü söylemesine ise gerek kalmadı. Sonra başladı anlatmaya. Geçtiğimiz hafta yine çocuklara kitap almış dağıtmış. Sonra sınıfın en çalışkanı minik kız öğrencisi gelmiş ve demiş ki “Öğretmenim ben sizin gibi öğretmen olmak istiyordum ama olmayacağım” arkadaşım neden diye sormuş. Küçük kızın verdiği yanıt bence günümüz ekonomisin özeti niteliğinde;
“Öğretmenim çünkü siz bize bir sürü şeyler alıyorsunuz, her şey çok pahalı. Siz bunları nasıl alıyorsunuz? Hem siz bunları alınca size maş kalmaz ki? Ben öğretmen olmayacağım, bana da maaş kalmaz.” Arkadaşım şaşkınlık içinde kala kalmış ve ona ideallerin parayla ölçülemeyeceğinden, insan için en önemli şeylerden birinin sevdiği işi yapması gerektiği olduğunu anlatmış…
Yani anlayacağımız şu ki küçücük çocuklar daha aklı birçok şeye ermeden alacağı maaşın kaygısını taşır duruma gelmiş. Çocuklar, el kadar çocuklar ekonomi öğrenmiş, yapmak istediği mesleği değil de daha çok para kazanacağı mesleği seçmenin derdine düşmüş…