Sağlıklı yaşamak için şüphesiz ki iki temel şeyi aksatmamamız gerekiyor. Biri spor biri ise sağlıklı beslenme. Sporu yapabilmek, devam ettirebilmek, hayatımızın bir parçası haline getirmek hepimizin zaman zaman isteyip yapılacak listesinin başına yazdığımız ama gerçekleştiremediklerimizden.
Spor yapamıyor olmamızın o kadar çok sebebi var ki ya da bahanesi diyelim. Bahanelerin en başında zaman geliyor. Her şeye zaman buluyoruz ama söz konusu spor yapmak olunca asla ama asla vakit bulamıyoruz. Günlük yarım saat 45 dakika bile olsa bir zaman ayıramıyoruz. Oysa elimizde telefon saatlerce zamanı harcayabiliyoruz. Vaktin ne ara eriyip gittiğini bile fark etmiyoruz. Ekrana bakarken sevdiklerimizi ihmal ediyoruz, kafamızı bom boş şeylerle dolduruyoruz.
Yediklerimize özen göstermiyoruz. Açıkçası ne bulursak onu yiyoruz. Babaannemim bir sözü vardı. Yöresel farklılıklardan dolayı anlaşılmayacağını tahmin ediyorum ama yine de paylaşmak istiyorum. Ne zaman yediğim içtiğim her şeyin ayarını kaçırsam rahmetlinin bu sözü aklıma gelir. Rahmetli çok yemezdi, kararınca yer, kararınca içerdi. 98 yaşında vefat etti, tek ilaç içtiğini, bir gün olsun bir yerim ağrıyor dediğini de duymadım. Hep derdi ki yavrum az yiyin, “Sap sizin değilse samanlık sizin”… Nedir bu sap? Buğday ve arpaların başakları alınınca geriye kalan kısmına sap denir. Saplar da öğütülüp saman yapılır. Hayvanların yemesi için samanlığa konulur. Samanlık sapların konulduğu saklandığı yerdir. Babaannem insanın samanlığının midesi olduğuna gönderme yapardı. Bir şeyi bol bulunca yemenin aslında ne derece zararlı olduğunu iki kelimede anlatan en güzel söz olmuştur benim için. Gerçekten de öyle. Sap bizim değil, gelip geçici ama samanlık bizimle kalan, bir ömür kalacak olan.
Samanlığınıza attığınız her şey sizin bedeninizi, ruhunuzu, fiziğinizi, fikrinizi, düşüncelerinizi etkiliyor. Ne yersek oyuz, ne yersek onun kalıbına giriyoruz. Yediğimiz sağlıklı şeyler bizim bedenimize ve ruhumuza şifa oluyorken, tükettiğimiz zararlı besinler bizi içten içe tüketiyor. Hem bedenimizi hem de ruhumuzu çürütüyor.
Yemekten sonra çöken ağırlıkların nedeni de yediğimiz aşırı ve gereksiz kaloriler. Yiyoruz ama sadece yiyoruz. Neden kendimize bedenimize bunu yapıyoruz? Aslında mide doyuyor, çatlıyor ama bizler üzerine bir şeyler daha yemeye devam ediyoruz. Karnımız tok gözümüz aç da değil. Ruhumuz aç… Bir şeylerin üstesinden gelmek için yiyoruz aslında. Canımız sıkkınken yiyoruz, ya da çok keyifliyken. Hayatımızda yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunda yemek yiyerek bu boşluğu doldurmaya çalışıyoruz. Oysa ruhumuzun açlığını hiçbir yemek doyurmayacak bilmiyoruz…
Kendimize iyi gelen şeyleri yapmak zor geliyor. Yeme alışkanlıklarımız, hareketsiz yaşamımızla birleşip iyiden iyiye kötüye götürüyor her şeyi. Düzenli spor ve sağlıklı beslenme ile aslında hayatımızdaki birçok sorunu çözeceğimize inanıyorum. Çünkü kendini iyi hisseden bir insanı kimse yıkamaz…
Sağlıklı beslenme ve sporu hayatımızın vazgeçilmezleri haline getireceğimiz günlerin olmasını diliyorum. Yürüdüğünüz kilometreler bol olsun. Çay, kahve tüketmek yerine su içelim. Suyun şifasını ruhumuzda hissedelim…