Dün sebze meyve pazarına alışveriş yapmak için gittim. Bayram sonrası oldukça kalabalık bir pazardı. Pazarcıların sesine, müşterilerin homurdanmaları karışıyor, herkes haftalık alışverişini yapmanın telaşını yaşıyordu.
Bende herkes gibi pazar listemi tek tek gözden geçirip en taze meyve-sebzelerden almaya özen gösteriyordum. Pazar kalabalık olduğu için adımlarımız olduğundan daha küçük, algılarımız yalnızca alışverişe açık ilerliyorduk. Haliyle annesi ile pazara gelmiş ağlayan onlarca çocukla karşılaşmak da pazarın vazgeçilmezleri arasındaydı. Hal böyle olunca annesini kaybetmiş bir çocuğu fark etmek hiç de kolay değildi.
Biz de o minik çocuğu aslında olması gerekenden çok daha geç bir vakitte fark ettik. Henüz 3 yaşlarında olan çocuk annesi alışveriş yaparken yanında durmak yerine annesinden uzaklaşıp kalabalığa tek başına karışmış. Sebze tezgahından sebzesini seçen anne döndüğünde çocuğu bulamamış, kalabalığın içinde koşturup canının canını aramaya koyulmuş.
Çocuğu gören herkes onu pazarda kalabalıktan sıkıldığı için ağladığını düşünmüş. Yanında durduğu kişiyi de annesi sanmış. Bende yeşillik almak için uzandığım da fark ettim. Yanındaki kişiyi annesi sandım ama kadının çocuktan bir haber alışverişe devam ettiğini gürünce sormak istedim. Çocuk sizin mi? Sorusuna aldığım yanıt hayır olunca etrafa sormaya başladım. Kimse ne çocuğu tanıyor ne de annesini biliyordu. Adını sordum eğilip, ama korktuğu için konuşmak istemedi. Annesini sordum yine konuşmak istemedi. Elini tutmak için izin istedim, önce korktu elini vermek istemedi sonra kalabalıktan daha çok korktuğunu anlayıp sığındı elime.
Önce etrafa sordum, pazarcılara tezgah tezgah dolaşıp çocuğu daha önce görüp görmediklerini sordum. Maalesef ne kimse görmüş ne de duymuştu. Sonra çocuğu gören müşteriler “ Ya ben onu gördüm ama annesi yanında sandım, ağlıyordu”, gibi şeyler söyledi. Aslında birçok kişi çocuğu fark etmiş, yalnızlığını bilememiş. Çocukta annesini bulma umuduyla o tezgâhtan o tezgâha doğru koşup iyice annesinden uzaklaşmış.
Pazarın başında bekleyen zabıta ekibine doğru ilerledim. Onlara çocuğu pazarda yalnız başına bulduğumu, annesini kaybetmiş olabileceğini söyledim. Zabıta ekipleri tüm şefkatiyle hemen çocuğu sahiplenip yüzünü güldürmeye çalıştılar. “Merak etmeyin şimdi buluruz, bize emanet aklınız kalmasın” deyip teslim aldılar. Ben alışverişime geri döndüm ama aklım çocukta kalmıştı. İşim bitince zabıta ekiplerinin yanına doğru yöneldiğimde annesini bulduklarını gördüm. Yanlarına gittim, annesine çok sevindiğimi söyledim.
Annenin telaşı korkusu, üzüntüsünü anlatacak kelime bulamıyorum. Eli ayağı titriyordu. Oğlunu bulmak için tüm pazarı dolaşmış yakın çevredeki parklara koşup bakmış, ana caddeye koşmuş bulamamış. Anonsu duyar duymaz kendimi buraya nasıl attım bilmiyorum dedi. Dün bir anne aynı saatler içinde en büyük acıların birini yaşadı ve aynı anda dünyanın en güzel kavuşmasını yaşadı. Hayat böyle bir şey işte en acı olaylar sonunda geliyor en büyük kavuşmalar. Ama yine de hiç kimsenin ne acısı olsun, ne ayrılığı.