Kimimiz yaşamak için yemek yerken kimimiz adeta yemek için yaşıyor. Hayata en çok yemek yemekten keyif alıyor, hayallerinde bile yemek sofraları kuruyor. Bir türlü toplayamadığı kuş sütü eksik sofralar.
Yemek yemek sizin için ne kadar önemli? Sadece aç olduğunuzda karnınızı doyurmak için mi yiyorsunuz? Yoksa her daim aç olanlardan mısınız? Ben sanırım her daim aç olanlardanım. Kahvaltı sofrasını hazırlarken öğlen yemeğinde ne yesemcilerden. Öğlen yemeğinini yedikten sonra şöyle bir midemin suyunu alacak bir şeyler bulsamcılardan. Ben kendimi yaşamak için yemek yiyen kesimin içinde hiç bulamadım. Her daim yemek için yaşayan kesim favorim oldu. E haliyle hayatımın her döneminde vermeye çalıştığım ekstra beş kilo fazlalığım. Hiç gitmeyen, beni benden daha çok sevip sahiplenen beş kilogram. Biliyorum ki beni bir gün herkes terketse yanımda kalacak o beş kilogram, canım kadim dostum beş kilogram…
İşte bu yemek için yaşayanlar kulübü üyelerinin her daim başında olan beladır kilolar. Her pazartesi başlanıp çarşamba bırakılan diyetler. Bu sefer aksatmadan gideceğim diye gaza gelinip kayıt olunan ama ilk birkaç günden sonra sadece aylık taksiti ödenen spor salonları… Hepsinin sonu kurulan muazzam bir sofra. Çünkü bu hayatta en çok keyif alınan şey o sofra, ne yediğinin bir öneminin olmadığı sadece yiyip içtiğin bir sofra.
Parkta bir şey yiyip içmeden sadece oturup sohbet eden, müzik dinleyen kitap okuyan insanlara çok imrenirim. Nasıl olur da parkta bir şey yemeden içmeden oturulur ki? Keyfi çıkar mı parkın? Parka gidilecek dendiğinde ilk yaptığım şey çay demleyip, yanına yiyecek bir şeyler hazırlamak olur. Yoksa boş boş oturamam parkta, tamam yeşillik, ağaçlar, kuşlar güzel de e insan nasıl bir şey yemeden bunların keyfini çıkarabilir? Anlayacağınız yemek için yaşayanlar kulübünün daim üyesiyim, çok sadık asla kulübü terk etmeyen bir üye… Peki, bu kilolar, veremediğimiz bizlere yapışıp kalan kilolar. Onları ne yapacağız? Gittiğimiz diyetisyenler çok güzel şeyler söylüyor, iyi başlangıçlar da yapıyor belki ama hepsi bir Sütlü Nuriye’ye yenik düşüyor. Asla bitmeyen kaçamaklar, kaçamakların bile kaçamaklarını yaparken buluyoruz kendimizi. Buzdolabının dili olsa ilk kuracağı cümle “Sen aç değilsin, sadece ağzın boş dursun istemiyorsun” olurdu. Neyse ki dili yok ve yüzümüze bu gerçeği haykırmıyor. Buz dolabının dili yok bu gerçekleri yüzümüze vurmuyor belki ama kıyafetlerimiz dilsiz uşak gibi. Gram kiloyu fark edip olmayıveriyorlar. Bir kapüşonlu swetin 200 lirayı bulduğu dönemlerde hemen bizi yalnız bırakıveriyorlar. Bedenler büyüse de kalpler temiz kalsın deyip ikna ediyoruz kendimizi. Ne zaman uslanırız bilmiyorum, bildiğim tek şey yemek yemenin en büyük keyif olduğu…
En sevmediğimiz kesim ise yiyip yiyip kilo almıyorumcular. Bu kesim hayata beş-sıfır önde başlamıştır. Ne demek yiyip yiyip kilo almıyorum. Nasıl bir torpil, nasıl bir kıyaktır bu. Sen akşam saat altıdan sonra ekmek arası makarna yiyip yatacaksın, sabaha düz bir göbekle uyanacaksın, ömrünün hiçbir döneminde diyetisyen kapısından geçmeyeceksin.
Yemek için yaşayan kulüp üyesi olarak artık kilolarımla barışmaya karar verdim. Evet zayıf olmak, istediğin kıyafete girmek çok güzel şeylerdir eminim. Fakat yemek yemek çok daha güzel. Kulübümüzün değerli üyeleri ne yapalım “var ki yedik”