Sağlık, sağlıklı olmak meğer en kıymetli hazineymiş. Sağlığımız yerindeyse her şeyin üstesinden gelebileceğimize olan inancım kat be kat arttı. Hayat sağlıklıyken güzel, sağlıklıyken içilen bir çay bile her şeye değer…
Son zamanlara çevremde bir çok yakınım, arkadaşım gribal enfeksiyon, gribal enfeksiyonu takip eden ve bir türlü geçmeyen öksürükten şikayetçi. Hastalık bulaşıcı olduğu kadar da yapışkan.Tam iyileştiğini sandığın anda yeniden tekrar etmeye başlıyor. Sil baştan yeniden başlıyorsun. Tıbbi yöntemler ilaçların yetersiz kaldığı yerde devreye takviye gıdalar giriyor. Önceden hasta olunca bir ıhlamur bir adaçayı yapardık. Ama son zamanlarda mücadele ettiğimiz salgın okadar güçlü ki, artık ne kullanacağımızı şaşırmış durumdayız. Eylül ayından beri asla bitmeyen bitip bitip geri gelen bu salgının adı yok. Soğuk algınlığı desen değil, grip desen değil… Kreşe, okula giden çocuklar perişan olmuş durumda. Burunları asla kurumayan çocuklar, sokakları gülüşleriyle değil, öksürük sesleriyle dolduruyor.
Geçtiğimiz hafta sonu önce oğlum hastalandı, yüksek ateş şikayeti ile doktora gittik. Boğaz enfeksiyonu tedavisine başlandı. Ancak ateşi bir türlü düşmedi. İnatçı ve düşmeyen bir ateş karşısında ne yapacağımızı şaşırmış durumdaydık. Oğlumdan iki gün sonra aynı şekilde ben de hastalandım. 40 dereceyi aşan ve düşmeyen ateş artık bendeydi. Hastaneye gidince de aslında yalnız olmadığımı anladım. Gittiğim tüm hastanelerin acilleri hınca hınç insanla doluydu. Şikayet hep aynı. Çoluk çocuk herkesin ateşi yüksek, herkes acillik ama kalabalık ilerleyemeyen sıra… Haliyle ateş olunca akla ilk gelen covit-19 oluyor ve tedavi olmak için önce test vermeniz gerekiyor. Uzayıp giden test kuyruğunda 40 derece ateşle beklemek ise herkesin harcı değil. Bekleyebilen bekliyor bekleyemeyen aracına binip evinin yolunu tutuyor. Covit-19 salgınının yükseldiği şu günlerde bir de bu grip salgını hepimizi sağlık konusunda yeniden düşünmeye sevk etti. Sağlık, sağlıklı olmak bir insanın hayatta ki en büyük şansı, en büyük şükrü olmalıymış.
Covit-19 salgınının yeni çıktığı ve evlere kapandığımız zamanda düşündüğüm şey yeniden en büyük mottom oldu. Sağlıklı bir şekilde uyanıp gökyüzüne bakabiliyorsak her şey geçecektir. Sağlıklıysak, her sorunun mutlaka bir çözümü olacaktır. Yeter ki sağlık olsun.
Gece bir yeriniz ağrımadan uyuyabiliyorsanız, siz ve sevdikleriniz sağlıklıysa güne gülümseyerek uyanın. Balkonumuzda çiçeklerinizi sulayın, kahvaltı hazırlayıp ağız tadıyla yiyin, evinizi temizleyip kısa yürüyüşlere çıkın… Başınızı gökyüzüne kaldırıp temiz havayı ciğerlerinize çekin… Çünkü size sıradan gelen bütün bu saydıklarım hasta olan birinin hayali olabiliyor. Sağlıklıyken farkında olmadığımız küçük anlar bile sağlıksızken o kadar kıymetli oluyor ki… Meğer en büyük mutluluk uyurken battaniyene sarılıp sıcak sıcak uyuyabilmekmiş, battaniye ile yatabilmek bir lüksmüş, tükürüğünü acı çekmeden yutabilmek, burnundan sorunsuz nefes alabilmek… Hepsi çok büyük bir nimet…
Bildiğimiz bilmediğimiz hastalıklarla mücadele eden, sevdiklerini hastane koridorlarında şifa bekleyen kim varsa hepsine Allah’tan şifa diliyorum. Allah kimseyi sağlığıyla imtihan etmesin. Geri kalan ne varsa çözülür. Buradan patronum Uğur Saray’a sizin nazarınızda teşekkür etmek istiyorum. Söz konusu sağlık olunca çalışanlarında şefkatini esirgemeyip, abilik ettiği için minnettarım…