Sevgili okurlar, göz açıp kapayıncaya kadar gelip geçmekte olan yaz günlerinin sonuna yaklaşırken sizlerden kısa bir süre ayrı kalacağım. 15 gün kadarcık. 25 Ağustos ile 5 Eylül arasında izinde olacağım. Kısa bir Karadeniz havası alıp geleceğim inşallah. Memleketimi ve anne babamı çok özledim. Bu kısa molanın iyi geleceğine inanıyorum. Söz konusu Karadeniz olunca o eşsiz manzarasını seyre dalmak bile insanın ruhuna iyi geliyor.
Mevsimler de gelip geçiyor, tıpkı ömrümüz gibi… İlkbahar, yaz derken işte sonbahara yaklaşıyoruz. Her mevsimin güzelliğinin başka olduğu tartışılmaz fakat ilkbahar ve yaz gelirken ki mutluluğu heyecanı bir kenara bırakıyorum nedense sonbahar ve kışa girerken.
Sonbahar; bir başka deyişle hazan yani hüzün mevsimi. Kısalan günler, sararan yapraklar, yağan yağmurlar ve esen serin rüzgarlar hangimize hüzün vermez ki? Kimimiz gelip geçen ömrümüze yanarken, kimimiz sevgiliyle geçen güzel yaz günlerinin özlemini duyarız. Gerek sonbaharın gerekse eylül ayının hüznü bir başkadır. Yaprak sadece sararmakla kalmaz sarartır da biraz, rüzgar esmekle kalmaz sadece dağıtır da biraz. Bu mevsimin sırrı yazın bitmesinden midir yoksa kışın gelmesinden midir? Bilmiyorum. Sizlere güzel bir şiirle görüşmek üzere diyorum. Sağlıkla kalın.
Eylül’dü
Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa.
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.
Eylül’dü……
Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
Eylül’dü…..
İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım.
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ.
Gözlerini sildi zaman..
Dedim ya… Eylül’dü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.
Cemal Süreya