Konfüçyüsün bir sözü vardır; "Sevdiğiniz işi yaparsanız, bir gün bile çalışmış sayılmazsınız". İşini sevgiyle ve aşk ile yapmak, işi sevmemenin yarattığı bütün negatif durumları ortadan kaldırır.
İşini aşkla yapmak Ne ola ki bu işini aşkla, severek yapmak diye hep merak eder dururum. Dün sabah iş arkadaşımla aramızda geçen diyalogda, onun gözlerinde gördüm ve sesinde hissettim bizzat ne demek olduğunu.
Gazetecilik mezunu bu arkadaşım, öğrencilik yıllarında ki maceralarını anlatırken ben bile öyle heyecanlandım ki anlattığı yer ve zamanda onla olmak istedim bi an, onunla beraber. Haber maceralarından ve o yıllardan bahsederken gazetecilik mesleğini ne denli sevdiğini, o dönemler çok daha mutlu olduğunu söyleyip durdu. Gazetecilik mesleğinin artık ölmeye başladığını eski heyecanının kalmadığını söylerken de gözlerinde ki hüznü görebiliyordum. Ne acıydı oysa düşününce Bir bebek gibi özenle büyüttüğünüz yıllarca emek verip okuduğunuz; yeri gelir uykunuzdan feragat edip geç saatlere kadar çalıştığınız ama yine de mutlu olduğunuz mesleğiniz artık yok olmaya başlıyor.
Yaşam içerisinde hayatımızı idame ettirebilmek için her birimiz farklı meslek gruplarına atılmış bulunmaktayız. Kimimiz doktor, kimimiz öğretmen, ressam, gazeteci, avukat, güvenlik görevlisi, mimar... Her bir mesleğin karşıladığı ihtiyaç alanı farklı ve de önemli. Ayrıca her meslek bir bakıma bir başka meslek grubunun ihtiyaç ve konfor alanını sağlamak için de gerekli.
Ne yazık ki herkes günümüz şartlarında hayalini kurduğu, yapmayı istediği iş alanında çalışamıyor. Gönül ister ki herkes mutlu olacağı işi yapsın. Fakat koşullar ve bazen de şans insanları eğitim aldıkları ya da yapmayı canı gönülden istedikleri mesleklerin dışına sürükleyebiliyor. Öyle ya da böyle hepimiz bir işe sahibiz. Aslında "iş" hayatın her alanında var. Bir öğrencinin işi ders çalışmak, işsiz olan bir insanın işi iş aramak, bir ev kadınının görevi ise evde çalışmaktır. Dolayısıyla hayatımız aslında çalışmaktan, "iş"ten ibaret. Bir insanın yaptığı işi değerli bulması için ise illa o insanın bir doktor olup hayat kurtarması gerekmez. Her iş, o işi yapan insanın tavrına, yaklaşımına göre önem ve anlam kazanır. Bazı insanlar vardır ki yaptıkları iş ne olursa olsun işlerini bir misyon olarak görür, böyle yaklaşır ve daha yüksek bir doyum yaşarlar.
Çalışmak, üretmek ve başkalarına yararlı olmak, insana varoluşsal bir doyum ve mutluluk yaşatır. En mutlu insanlar, yaptıkları işe anlam yükleyen ve işlerini bir misyona dönüştürebilen insanlar değil midir?
Ünlü filozof Maksim Gorki'nin şu sözü ne de güzel özetler tüm konuyu: "İş mutluluk verici olduğunda hayat eğlencelidir; bir görev olduğunda ise esarettir."
Belki de meselenin sırrı buydu, işini aşkla yapmak. Çayı aşkla demlemek, sporu aşkla yapmak, demiri aşkla dövmek, altını aşkla işlemek, yazıyı aşkla yazmak, Kur'an'ı aşkla okumak, ayeti aşkla düşünmek, sözü aşkla söylemek...