Son günlerde okulların açılması, eğitim öğretimin başlaması ile birlikte çevremizde ciddi bir hareketlilik söz konusu. Üç döneme yakın zamandır uzaktan eğitimlerle okul hayatına devam eden gençleri tekrar okullarında görmek bizleri çok mutlu ediyor. Eğitimin, öğretimin ne kadar önemli olduğunu bu tarz olaylarla daha da iyi anlıyor, görüyoruz.
Ülkemizde toplam 12 yıllık zorunlu eğitim süreci mevcut. Çocuklarımız 60 aylık olduğu zamandan sonra ilkokula başlamakta ve genel ortalamada 17 yaşında liseden mezun olmaktadır. 12 sene boyunca temel eğitimin zorunluluğu olan dersleri görmekte bunun yanında birçok sosyal beceriyi de öğrenmekteler. Bu süre boyunca çocuklarımıza aktarmayı es geçtiğimiz çok önemli bir konumuz var aslında: Çevre bilinci.
Mesleğim gereği birçok firmada, birçok çalışana dönem dönem çevre eğitim çalışmaları yapıyorum. Yaptığım bu eğitim çalışmalarında katılımcılarım yaş ortalaması 30-35 aralığında oluyor. Bu eğitim çalışmalarında şunu fark ettim ki insanımızın bugüne kadar çevre konusunda yakaladığı bilinç asla ama asla yeterli değil.
İlkokullarda çöplerimizi çöp kutusuna atalım ve sınıflarımızı kirletmeyelim uyarıları dışında çevre ile ilgili öğrencilerimize aktardığımız hiçbir konumuz yok desem yanılmış olmam. Peki insanlığın ve medeniyetin devam edebilmesi için ilk korumamız gereken şey olan doğamızın önemini gençlerimize neden aktarmıyoruz?
Ne demiş atalarımız “ağaç yaş iken eğilir”. Biz çocuklarımıza, gençlerimize bu bilinci ne kadar erken yaşta verirsek, o bireye o kadar erken doğaya saygıyı öğretmiş oluruz. Bu bilinci kavrayan kişi de çevresine, doğasına o kadar sahip çıkar.
Üniversite yıllarımda ilkokullara giderek öğrencilerle çevre hakkında sohbetler eden, onlara doğanın, yeşilin, suyun, toprağın, havanın önemini anlatan ve birlikte zaman geçirerek farkındalıklarını arttırmak için çalışmalarda bulunan bir sosyal sorumluluk projesi ekibinin içinde bulunuyordum. Dönem şartlarında elimizdeki imkanlarla bu çalışmaları gerçekleştirmek için çok çabalıyor, ders işlenmesi gereken saatleri böyle “zaman harcatan işlerle işgal” etmemek için zaman zaman okul yöneticilerinden ret cevapları alıyorduk. Çünkü yetişmesi gereken bir müfredat ve kısıtlı zaman var. Çünkü bir kişi matematiği, dil bilgisini, fen ve sosyal bilgileri öğrendiğinde başarılı birey olarak görülüyor ülkemizde. Çünkü bir kişinin ahlaki yapısı, sosyal becerisi, doğaya ve doğada yaşayan canlılara saygısı eğitim olarak görülmüyor.
Milli Eğitim Bakanlığı doğanın ve doğada yaşayan her canlının korunmasını öğreten, çocuklara ve gençlere çevre bilincini anlatan konuların işlendiği bir dersi müfredata eklemeli. Bakanlık bu konuda bu şekilde bir işleyiş gerçekleştiremiyorsa İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri ve Belediyelerle ortaklaşa bir çalışma düzenleyerek her okulun ayda 1 gün çevresel etkinliklerde bulunmasını destekleyecek etkinlikler organize etmesini sağlamalı. Belediyelere sadece bu konu ile ilgili süreçleri yönetecek ekipler alınmalı ve bu hassas konunun üstüne düşülmeli.
Şu an için bir ekip kurmak prosedürlerden dolayı uzayacaksa da buradan Gebze Belediyesi’ne çevre ile ilgili yapılacak herhangi bir sosyal sorumluluk projesinde seve seve gönüllü olarak çalışacağımı, gerekirse organizasyonu bizzat yapabileceğimi duyurmak istiyorum.
Bugün çevre bilincini öğrenen her bir çocuk yarın doğaya saygılı bir vatandaş olacak ve bunun etkisini çok hızlı bir şekilde göreceğiz. Sadece bir ilçeden, sadece bir okuldan, sadece bir sınıftan ne olacak ki diye düşünmeyin, ne diyor Cengiz Han: Sakın bir çiviyi küçümseme. Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu koca bir ülkeyi kurtarır. Bilinçle ve hoşça kalın.