Merhaba sevgili okurlar, bir haftalık aranın ardından tekrar birlikteyiz. Öncelikle tüm İslam aleminin geçmiş kurban bayramını kutlarım. Umuyorum bol dinlenmeli ve enerji toplamalı bir bayram ve tatil geçirmişsinizdir. Çünkü görünen o ki kış aylarında bizleri ziyadesiyle yoracak yağışlar kapımızda.
Kurban bayramında hem ülkemizin hem de bölgemizin gündeminde yine şiddetli yağışlar ve seller vardı. Yaşanan felaketlerle ilgili gelişmeleri her birimiz üzüntü ile takip ettik ve maalesef üzücü haberler duyduk, can kayıpları verdik.
Gebze yine yetersiz altyapısı, yetersiz çalışmaları ve yetersiz önlemleri ile bizleri şaşırtmadı. Her gelen belediye yönetiminin belki ilk vaadi bu sorunun çözümü olmasına rağmen yıllar yılı ne hikmetse yeterli bir çalışma yapılamadı. Üzülerek söylüyorum ki böyle devam ederse hem Sayın Büyükgöz, hem Sayın Büyükakın da bu konuda eski belediye başkanlarımız gibi sınıfta kalacak.
Şimdi konuyu biraz Gebze özelinden çıkaracağım çünkü bir felaket söz konusu. Son birkaç yılda, özellikle yağışları meşhur olan Karadeniz Bölgesi’nde sel felaketlerini hemen hemen her ay duyar olduk. Her sel baskınında ciddi can ve mal kayıpları yaşadık. Sürekli bölgeye bakanlar gitti, milletvekilleri gitti incelemeler yaptı halkın içini rahatlatmaya çalışan sözler söyledi ve bu olaylar unutuldu gitti.
Bizim milletimizin gereğinden fazla inandığı bir olgu var maalesef, kader adını verdiğimiz. Bir şeyin olması gerekiyorsa o şey olur ve bunu önlemek mümkün değildir. Ama bir yandan da biz eğer önlem almadan boyun eğiyorsak orada bir kendimizi sorgulamalıyız.
Bugün hangimiz “hırsız girerse kaderdir önüne geçemeyiz” diyerek evinin kapısını kilitlemeden evden çıkıyor ya da hangimiz “zaten deprem olursa kaderde varsa yıkılır” diyerek duvarları çatlamış, her yerinden zarar görmüş bir evde gönül rahatlığıyla oturabiliyor. Biz tüm bunları yapmaktan kaçınırken neden dere yataklarına evlerin inşa edilmesine izin verildi? Neden yağışı son derece kuvvetli olan bölgelerde suyun geçiş güzergahları kapatıldı, değiştirildi ya da bentler örüldü? Neden planları uzmanlar tarafından yapımının uygun olmadığı belirtilen hidroelektrik santrallerinden yüzlercesi bu bölgelere yapıldı? Neden Karadeniz’in asi kadınları bu projeler bölgemizi öldürecek dediğinde onlara kulak asmak yerine üstlerine jandarmaları, polisleri gönderdiniz?
Bugün Karadeniz’de gördüğümüz sel felaketlerini biz göre göre çağırdık. En olmayacak yerlere koca koca binalar yapılırken engel olmadık, görmezden geldik. Sakın yanlış anlaşılmasın biz derken aslında hepimiz biz kelimesi kimleri kapsıyor çok iyi biliyoruz.
Hala daha Karadeniz’in o güzel ormanlarına iş makineleri ile girmeye çalışıyorsunuz. Hala daha İstanbul’un doğal boğazına ilave olarak yapay ve son derece tehlikeli bir kanalı yapmak için tüm gücünüzü kullanıyorsunuz. Yeryüzünde eşi benzeri olmayan o Salda gölünü katletmekten çekinmiyor, Tuz Gölü’nde binlerce yavru flamingonun ölümünden zerre acı duymuyorsunuz. Doğadan bu kadar mı nefret eder oldunuz? Hadi bu hafta bu sorunun cevabını düşünelim.